30 Eylül 2010 Perşembe

Alinasi Arabalar #1 - Volkswagen Scirocco

Hafiften araba hastasiyimdir, bazi modellere takildimmi trafikte hep o arabayi arar gozlerim. Hep ayni senaryo gecerlidir hayatimda;

-Bir araba cok begenilir
-Iyice takinti yapmadan once guzelce incelenir
-Internette cesitli fotolar arastirilir
-Bir yerde park halinde gorunce gidip hemen yapisilir
-Sonra klasiklesmis "iste gelecekteki arabam bu olcak!" moduna gecilir

sonra mi? bikac yil gecer, baska bi marka yeni kasa, yeni teknoloji bi araba cikarir, yukardaki evreler tekrar ayni sira olmak uzere yasanir ve eski arabanin pabucu (bu konumda lastigi daha uygun sanki) dama atilir.

Bu kucuk introdan sonra gelelim konumuza, evet iste hastasi oldugum arabalara basliyoruz;

VOLKSWAGEN SCIROCCO




Ben bazilari gibi arabalarin motorunu, kayisini, silindirini falan bilmem, ilgilenmem cok o ayrintilarla acikcasi. Ben hayatimin genelinde ilk intiba olarak dis gorunuse bagli bi insanim. (kendimi ovmuyorum ama oyle! kendini bilmek de biseydir!) bi araba beni once dis goruntusuyle kendine hayran birakir, detaylara sonra gecerim. Iste Volkswagen Scirocco yu gordugum ilk gun boyle oldu!! Tam anlamiyla HAYRAN OLDUM, ERIDIM BITTIM!!! Sportif ve saldirgan bir durus, yuvarlak cizgiler ve ayri bi hava katan beyaz rengiyle gercekten super bi araba!!




En basit ozelliklere sahip modeli

"Scirocco 1.4 TSI 122 hp Man. Sportline 26.200 Euro + 704 TL **"

En donanimli sport modeli ise

"Scirocco 2.0 TSI 200 hp Tiptr. DSG Sportline Tiptr. DSG 41.000 Euro + 1.258 TL**"

anlicaginiz 50.00 liradan asagiya yok ne yazikki!! Elin avrupalisi 25.000 civarinda bu arabayi alabilirken, biz 2 kat pahaliya aliyoruz. Tamam onlar euro biz tl, boyle dusununce mantikli ama bi dusunun, onlar euro para kazaniyo biz tl, yani ayni mantik, sirf vergiler yuzunden ve tabi euro kurunun da etkisiyle inanilmaz bir kazik soz konusu!

Bu arada scirocco yeni ortaya cikan bi tasarim degil. 1985 yilinda scirocco nun ilk modeli cikmis ve baya da seveni olmus. Merak edene kendisi asagida



Melih
Yazıyı Paylaş!

Oyun Ön Inceleme - Resistance 3


Playstation 3 un ilk cikan aksiyon/ FPS oyunlarindan biriydi Resistance : Fall of Man. Oyunun ana temasi : "Ikinci dunya savasi insanlar arasinda degil, insanlarla uzaylilar arasinda gecse nasil olurdu?" sorusuna cevap niteligindeydi. Oyun o kadar tutuldu ki, cok satan oyunlarin Platinum Series mertebesine kadar yukseldi. PS3 satilirken yaninda promosyon oyunu olarak verilmeye falan basladi.

Bu kadar begenilmesi bende merak uyandirmisti tabi, alip denedigimde hayatimdaki en buyuk oyun hayal kirikliklarindan birini yasamis ve ertesi gun ayni hizla satmistim. Simdi de Resistance 2 nin cok super oldugunu soylediler ve ben yine dayanamadim ve aldim oyunu. 1 senedir Fransa da oldugumdan oynama firsatim olmadi ama videolardan gordugum kadariyla oyun umut vaad eden bir calisma olmus.

Gelelim bu yazidaki konumuza, Resistance serisi ayni hizla devam ediyor. Daha cikis tarihi aciklanmamis olsa da 2011 de karsimiza cikacak yeni Resistance oyunu olan "Reistance 3" un tanitim videosu yayinlandi. Son zamanlarin en populer tanitim stratejisi olan, gercek karakterler ve mekanlarda cekilmis kisa filmlerden Resistance 3 de faydalanmis (ki bence super olmus). Iste asagida o bahsettigim tanitim videosu, harika olmus bence, meraklisi kacirmasin derim :)

Melih

Yazıyı Paylaş!

29 Eylül 2010 Çarşamba

Alinasi Formalar #2 - 2010 Dunya Sampiyonu Ispanya Milli Takim Yildizli Formasi

Genel olarak formalar arasinda Ispanya Milli Takim formalarinin bende yeri ayridir. Bunun bircok nedeni var aslinda. Gerek gonul verdigim Galatasarayim in renklerine sahip olmasi, gerekse universitede bitirdigim bolum olan Ispanyol Dili ve Edebiyatindan kalma bir Ispanya hayranligi. Neredeyse Ispanya Milli Takimi nin cikardigi her kirmizi forma dolabimda yerini almistir, su zamana kadar aldiklarimin arkasinda hep TORRES #9 yaziyo ama bundan sonra alicaklarimin arkasi bos olucak. Gelelim bu seferki formamiza;

2010 WORLD CUP CHAMPIONS SPAIN NATION TEAM JERSEY WITH NEW STAR BADGE



Formanin kirmizi tonu birkere cok hos, ne cok cirtlak ne koyu, tam kararinda olmus. Yakada ve kollarin ucunda bulunan mavi seritler, kirmiziya tezat bir guzellik katmis adeta. Gecen yillara oranlara boyutu buyuyen Ispanya Federasyon Amblemi birazcik fazla buyumus gibi geldi bana ama cok takilcak bi ayrinti degil, zamanla goz alisiyo. Geleliiiim en onemli ve guzel ayrintiya!! Federasyon ambleminin hemen uzerine kondurulan, cicegi burnunda, altin sarisi yildiz! Formanin su guzelligine ayri bir hava kattigi gercek. (Bilmeyenler icin kucuk bi bilgilendirme yapayim; 2010 yazinda Afrika da gerceklestirilen FIFA 2010 Dunya Kupasi turnuvasinda Ispanya sampiyon olmayi basardigi icin bu yildizi formasina takmaya hak kazanmistir. Her sampiyon olan takim bu ayricaliga sahip olur. Kac sampiyonlugunuz olursa, yildiz sayisi da o kadar cok olur, mesela su anda en cok sampiyonluk yildizina sahip takim Brezilya Milli Takimi dir, 5 yildizla bu kategoride ilk sirayi alirlar.)Bunun disinda kirmizinin ustune islenen sari cizgiler de harika bir goruntu olusturarak formayi tamamliyor. Adidas yine yapmis yapicagini ve baska bir saheser daha ortaya cikarmis. Uzerinde gunesin batmadigi ulke olan Ispanya dan harika bir forma, bakalim kavusmak ne zamana kismet...

Melih
Yazıyı Paylaş!

28 Eylül 2010 Salı

Oyun Ön Inceleme - Ace Combat : Assault Horizon


Taa Playstation 1 zamanlarindan beridir ucak oyunlarinin hastasiyim. O ilk konsol zamanlarinda ortaligi kasip kavuran ucak oyunu serisi de Namco ya ait ACE COMBAT franchise idir. Her zaman harika grafiklere ve oynanirliga sahip bu oyunun son uyesi de aramiza katilmak uzere.

Bir onceki oyun sadece XBOX a ciktigi icin oynama sansim olmamisti, onun yerine Tom Clancy's Hawx i oynamis ve begenmistim Playstation 3 de. Ama buna ragmen icimde hep o Ace Combat oynadigim zamanlarin ve o oyunun bana tattirdigi zevkin ozlemi olmustu, son oyunlarini sadece XBOX a cikardiklarinda, Namco ya baya sovmustum de!

Neyse simdi 3 yillik bir aradan sonra yeni Ace Combat karsimizda, oyunun cikis tarihi henuz aciklanmadi ama 2011 bahar aylarinda piyasada olmasini bekliyorum.

Su anda asagiya ekledigim trailer disinda pek bi bilgi yok, ama gorebilecegimiz gibi cesitli kamera oyunlari, ozel efektlerle oyuna degisik bir hava katilmis. Bence super de olmus, diger ucak oyunlarindan (gerci sadece Hawx var sanirim) ayrilmasini saglayacak birsuru yenilik getirdiklerinden eminim, ayrica sadece ucak degil, helikopterlerle de savasabilecek olmamiz super bi arti! Oyunun yapimcilari, Ace Combat: Assault Horizon un sadece bir ucak simulasyonu degil, daha cok bir aksiyon oyunu olacagini belirtmisler.

Simdilik verilen bilgiler bu kadar, daha fazlasi icin beklemeye devam, asagidaki super fragmani izlemeden gitmeyin derim ;)

Melih

Yazıyı Paylaş!

Alinasi Formalar #1 - Bayern Munich 10/11 Deplasman Formasi

Beni taniyanlar bilir, futbol ve basketbol formalarina asiri bi duskunlugum vardir, zamaninda siparis olarak alip yurt disindan da getirtiyodum ama ara verdim o islere. Neyse ben oyle her formayi begenip atlamam, forma beni cekmeli, detaylariyla, rengiyle, oyuncu uzerinde durusuyla ve kalibiyla. Son zamanlara baktigimda beni daha cok Adidas marka formalar cekiyo. Simdi burdan baslayalim bi almak icin sabirsizlandigim formalara.

BAYERN MUNICH 2010/2011 AWAY KIT



Isimden de anlasilacagi gibi bir deplasman formasi, simdiye kadar Bayern Munich formalari beni hic bu kadar cekmemistir ama bu gercekten cok hosuma gitti, beyaz renk uzerine cekilmis acik ve koyu gri cizgiler, sponsorun formanin geneliyle ve renkleriyle uyumu, yaka ve kol uclarindaki kirmizi renklendirmeler, herseyiyle super bir forma. Almak icin sabirsizlaniyorum!!

Melih
Yazıyı Paylaş!

Bir Deniz Yolculugunun Ardindan...



Dun, calistigim dernekce, toplu halde gunu birlik deniz yolculuguna ciktik. Ciktigimiz deniz Manş Denizi, mevsim sonbahar, hava soguk ve ruzgarli, deniz ise feci dalgali olunca, "deniz yolculugu" kavraminin tum albenisi kayboluyor diyebilirim. Sanirim bu anahtar kelimelerden sonra nasil bir yolculuk oldugunu az cok kestirebilmissinizdir ama ben detaylara iniyim tabi.



Once sabahin 9.30 unda limanda olduk, bizi bekleyen tekne, gemi ya da herneyse tam bilemiyorum, Manş Denizinde yaptigi turlarla Fransa genelinde taninan bi tekneydi, yani bizim dernek dokmus parayi bizim icin (!) cok saolsunlar. Sabah kalktigimda havanin kapali ve ha yagdi ha yagacak modunda olmasindan dolayi, az cok kestirmistim gunun gidisatini ama yine de olumlu olmaya calisip cok takmadim. Sonra hep beraber teknemize bindiiik ve denize acildik, plan; aslinda 45 dakika mesafede olan Chausey Adasi na, 3 saatlik genis bir rota izleyerek varmak, orda demir atip yemek yemek, sonra da daha kisa bir rota izleyerek tekrar limana donmekti. Bu plana sadik kaldigimizi belirteyim once, amaaa akintiya ters yol almamiz yetmiyo gibi bi de feci bi ruzgar bize eslik edince, dalgalarin boyutu yeri geldi 1 metreyi bile gecti. Teknenin korkuluklari benim diz hizama geldiginden, hic ayakta durmama karari alip, butun gidis yolu ayaklarimi korkuluklara dogru uzatip destek alarak oturur pozisyonda devam ettim. Zaten yol boyu tekne sola yatik olarak gittigi icin en dogru hareket bu olurdu. Gel gelelim 2 saat gecmisti ki o sallanma, saga sola yatma, atlama, ziplama derken benim mide basladiii, derin derin nefes alarak ve mide bulantisini aklimdan cikarmaya calisarak birsure idare edebildim, sonra geminin kic tarafina bi baktim ki 3-4 arkadas coktan kafalar tekneden disari sarkmis halde mide bosaltma seanslarina baslamislardi. Etkilenmemek icin hemen dikkatimi farkli yone vermeye karar vermistim ki, teknede gorevli adam yelkenleri acmak icin benden halatlara yardim etmemi rica etti, ben de firsat bu firsat atladim tabi. Guzel, eglenceli bi olaydi ama bi kere daha anlamis oldum denizciligin ne kadar zor bi is oldugunu. Yarim saat sonra ben artik "Allah im, beni cezalandiriyo musun? ne yaptim bunu haketcek?" tarzi yakarmalara baslamistim ki icimden yavas yavas Chausey Adasi koyuna girdik, dalgalar azaldi, deniz duruldu ve sakince suzulmeye basladik. O anda adeta bi "yeniden dogus" yasamis kadar oldum, midem bir anda gecti, deniz tutmasi o anda ortami terketti.





Sonra biseyler yedik, ictik, 1-2 saat de orda harcadik. Kaptandan agiz birligiyle donus yolunu daha kisa tutmasini rica ederek donus yoluna koyulduk. Donus yolunca kaptandan aldigim nacizane tavsiyeleri uygulayaraktan hep ayakta durdum ve ufuk cizgisine, uzaktaki adalara falan odaklandim, hic deniz tutmasi olmadi bu sefer, guzel oldu. Ama donus yolunun en guzel anlari, bize eslik eden 6-7 tane yunusu izledigimiz anlar oldu :) Surekli suya girip ciktilar, arada kuyruklarini denize vurarak adeta selamladilar bizi, cok guzeldi! Ve ardindan o harika pembe-turuncu karisimi renge sahip gun batimini izleyerek 20.45 civari Graville Limani na geri donduk.



Dunku geziden ne mi ogrendim?

-Bidaha deniz seyahatine cikmadan once baya bi dusunmeyi
-Eger ki cikarsam oturmak yerine ayakta durup ufuk cizgisine bakmayi
-Nasil yelken acilip, toplandigini
-Deniz icin yaratilmadigimi...

Eee hic de fena bigun olmamis ha? :)

Melih
Yazıyı Paylaş!

24 Eylül 2010 Cuma

Kitap Okumak

Gecenlerde bi yazi okumustum internette, ne zaman oldugunu veya yazinin kime ait oldugunu hatirlamiyorum, sadece icerikte gecen birkac soz kalmis aklimda, ben de o konuda bikac sey yazmak istedim.

Yazinin icerigi "Turk Milleti nin Kitap Okuma Aliskanligi" ile ilgiliydi. Yazar isyan etmisti, diyordu ki: "genelde insanlara kitap okuyor musun diye sordugumda, aldigim cevap 'zamanim yokki okuyayim, cok mesgulum, eve cok yorgun geliyorum, vb' turunde oluyor, iclerinden bi baba yigit cikipta 'ben kitap okumayi gunahim kadar sevmem arkadas!' diyemiyor duzgunce" seklinde yakiniyodu. Sonra da soyle devam ediyordu "mesgul olmak, isin olmasi farketmez, eger kitap okumayi seviyorsan, her yerde her sekilde okursun, misal metroda giderken, otobuste giderken veya bu ulasim araclarini beklerken, kitap okumak icin oyle uygun bir ortam yaratip, havaya girmeye gerek yok, acarsin kapagini okursun" seklinde konusuyordu.

Oncelikle sunu belirterek basliyim, ben oyle super bi kitap kurdu degilimdir, arkadaslarim yuzlerce kitap okumuslardir, annemle babam asmistir artik o konuda, ama ben kitap secerim, bana belli bi kalipta, olay dongusunde ve tarzda yazilmis olmalidir, bu nedenle oyle coook kitap okudugumu asla iddia etmem, ama okudum mu da hakkini veririm. Simdi bu makaleye donersek, hani bazi seylere katilirim belki bu arkadasin yazdiklarindan, ama birseye asla katilmam. Benim icin kitap okumak oyle "otobus beklerken, metroda giderken" yapilcak bi aktivite degildir, kitap okumak sakin ortam gerektirir, kafani tamamen kitaba vermen gerekir, bu sayede hayal dunyana gecis yapabilirsin. Ben metroda giderken "durak geldi mi ya? kac durak kaldi? nerdeyiz?" seklinde kafam ordayken, veya otobus beklerken "geldi mi acaba? bu benim ki mi?" seklidende dikkatim daginikken ne anlarim o kitaptan? benim icin ortam sessiz olmalidir, bu nedenle hep gece evde herkes yattiktan sonra okurum kitabi, evet gece olmasi da ayri bi huzur verir bana, acarim masa lambami, o los isikta, o sessizlikte birakirim kitaba kendimi.

Ben sahsi gorusumu belirtmek istedim, keske o makaleyi nerde okudugumu, kimin yazdigini da hatirlasaydim da buraya link koysaydim, ama yine de ben soyliceklerimi soyledim, kitap okumak ciddi bir olaydir, oyle gelisi guzel okunmaz, kendini kaptirman gerekir. Etrafla bagini kesmen ve hayal dunyana baglanman gerekir, bi bakarsin kitabin kapagini orterken 2 saat gecmis de haberin olmamis, iste o zaman kitap okunmus sayilir, yoksa gidim gidim 2 sayfa okuyup kapatip trene binmek, 5 sayfa okuyup kapatip otobusten inmek, anca kitabin havasini ve etkisini dagitir.

Melih
Yazıyı Paylaş!

Film Ön inceleme (Fragman) - "Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1" Yeni Fragman!!


Artik beklemekten bitap dustugum Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1 in yeni fragmani yine beni benden aldi!! Kitaplarini da bir nefeste okudugum serinin filmlerinin her seferinde tatlari damagimda kalmistir, yonetmenlerin degisik yorumlari, uzuuuun ve ayrintili kitaplarin 2 saat civarinda surelere sikistirmak adina kesilmesi derken tam anlamiyla "iste bu be!" diyecegim bi Harry Potter filmi gelmedi ama bu sefer umutluyum, tamam 2 parca halinde gosterilcek olan son film belki ticari amacli alinan bir karar oldu ama bir diger artisi daha cok kitaba bagli kalacaklari ve kesilen kitap bolumlerinin azalacagi olacaktir. Ben son filmden cok umutluyum, ozellikle bu son fragman beni benden aldi, buyrun sizi de alsin :)

Melih

Yazıyı Paylaş!

Film Inceleme - Inception


Belki son zamanlarda bi filme bu kadar gitmeyi isteyip de bi turlu gidemememistim. Izleyen arkadaslardan, filmin dialoglarinin onemli oldugunu ve filmin tadini cikarmak icin tam olarak anlayabilmek gerektigini ogrenmistim. Malumunuz hali hazirda Fransa da yasadigimdan ve burada artik asiri milliyetciliklerinden midir, yoksa yabanci dil ozurlu olmalarindan midir bilinmez, filmlerin hepsi neredeyse fransizca dublajli. O nedenle surekli ingilizce bi cinema aradim, seans aradim bulamadim, sonra tam umudu kesip "artik dvd den izlerim Turkiye ye donunce" derken, Prag ziyaretim sirasinda ingilizce seansini buldum ve direk arkadasimi ikna edip filme gittim.

Ilk basta sunu soylemem gerekiyo, Christopher Nolan denen dahi insan, hic mi kotu bi filme imza atmaz yahu? simdiye kadar yonettigi Memento, Batman Begins, The Dark Knight, Prestige, filmlerinin yuksek basarisindan sonra herkesin Inception beklentisi buyuktu elbet, ama en sonunda elde edilen basari, belki tahmin edilenin bile ustunde oldu!!

Evet dostlar, harika bir filmle daha karsimizda Christopher Nolan! Senaryosu, yonetmenligi ve tabiki oyunculuklariyla insani bir dakika bile sikmayan, nefesinizi tutarak izleyeceginiz bir saheser cikmis ortaya. Film iki bucuk saate yakin ama ekran kararip salon isiklari yanmaya basladiginda bu surenin bile ne kadar az geldigini, cabucak gectigini hissediyorsunuz.

Filmin konusuna da kisaca deginecek olursak, "Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb’un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği her şeye malolmuştur.
Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkânsız “başlangıç”ı tamamlayabilirse. Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır.
Ama ne dikkatle yapılan planlamalar, ne de uzmanlıkları onları, her hareketlerini önceden tahmin ettiği anlaşılan tehlikeli düşmanlarına karşı hazırlıklı kılabilir. Bu, gelişini sadece Cobb’un görebildiği bir düşmandır." Aciklamadan da anlasildigi gibi film ruyalarda ve bilincaltimizda yapilabilecek oynamalar cercevesinde ilerliyor. Aslinda filmi izlerken insanin biraz da urpermesi soz konusu. Cunku her ne kadar kurgusal bir film olsa da, aslinda filmde gordugumuz teknolojinin cok da kurgusal bir boyutta olmadigini, yakin gelecekte uygulanabilecegi gercegi dank ediyor. Dusunsenize birileri sizin ruyalariniza, bilincaltiniza girip, aslinda dusunmediginiz seyleri dusunmenizi, bildiginiz seyleri unutmanizi sagliyor. Urpertici degil mi? :) aslinda izleyenler bilir, sanki uzak bi iliskisi olsa da, hafiften "Eternal Sunshine of the Spotless Mind" filmindeki "hatira silme" bolumlerine benziyor.

Filmin oyuncu kadrosunda, son senelerdeki harika performanslarina bir yenisini ekleyen Leonardo DiCaprio basrolde karsimiza cikiyor. Bu filmde de rolunun hakkini veriyor kesinlikle. Diger rollerde ise son zamanlarin populer genc oyuncularindan Ellen Page,500 days of Summer filmiyle bende ayri bi yeri olan Joseph Gordon-Levitt ve favori Japon aktorlerimden Ken Watanabe on plana cikan isimler.

Ozetleyecek olursak, eger heyecan duzeyi yuksek, kaliteli ve orjinal bir film arayisindaysaniz ve hala Inception (Baslangic) i gormediyseniz, bugun kendinize bir iyilik yapin ve izleyin, pisman olmayacaksiniz.

Melih
Yazıyı Paylaş!

23 Eylül 2010 Perşembe

Bir Hayalperestin Seyahat Kosesi

Bundan sonra blogda, gezdigim gordugum sehirleri yazmaya karar verdim. 1 yil suresince Fransa da yasarken elime gecen kolay ve ucuz seyahat edebilme firsatiyla edindigim tecrubelerimi, anilarimi ve tavsiyelerimi blogumda elimden geldigince paylasmaya calisacagim. Bu konuyla ilgili yazilar hep ayni baslik altinda, sadece yanina bahsi gecen sehir eklenerek girilecektir. Umarim okurken hosunuza gider ve yazdiklarim isinize biraz da olsa yarar, seyahatlerinizden sonra konusu gecen sehirlerin yazilari altinda deneyim ve anilarinizi paylasirsaniz cok sevinirim.

en kisa surede ilk seyahat yazisiyla gorusmek uzere

Melih
Yazıyı Paylaş!

Bekliyorum Sadece...


(bu yaziyi tam 2 ay once facebookta yazmistim, o zamanlar blog a olan hevesimi kaybetmistim, ama madem artik donus yapiyorum yavastan, bu yazimin kendi blogumda yer almasini istedim)

Insan kaybetmeden, aci cekmeden, zora dusmeden ogrenemiyo bazi seyleri, iste ben de onlardan biriyim sadece, artik anladim cogu seyi, daha once goremediklerimi gordum sonunda, belki boyle olmasi gerektigi icin cektim o acilari, ama artik acimiyo o kadar, artik cok daha iyiyim, merak etme, su ana kadar tattigim hicbir aci, hicbir huzun seninle ilgili degil. artik anladim sevginin sadece sozde olmadigini, herkesin sevdigini soyleyebilcegini ama sevdigini hissettiremeyecegini gordum, asil olay da zaten hissettirmekte degil mi? sacma kiskancliklar olmicak bundan sonra, her turlu seyi tartisicaz, konusucaz, hicbirseyi icimize atmicaz. kendimizden odun vericez degil mi? sadece bir taraf verip, diger taraf almicak. yeri gelcek sen yeri gelcek ben alltan alicam, birbirimizin omzunda aglicaz, teselli edicez her ihtiyac duydugumuzda, destek olucaz kimsenin olamiyacagi kadar birbirimize, uzaktayken bile kalp atislarimizi hissedicez birbirimizin, baskasini gormick gozlerimiz, hergune gulucukle baslicak, guzel sozler soylicez birbirimize sabahin ilk isiklarinda, ben onceleri dustugum hatalara dusmicem, soz veriyorum seni hic uzmicem, ihmal etmicem, her seferinde seni ne kadar sevdigimi gostericem, sana sikica sarilip kulagina fisildicam sevgimi, sonra yanagina kocaman bi opucuk kondurucam.

simdi tek eksik olan sensin, ben sadece seni beklicem, ve sen geldigin zaman hersey baslicak iste, ne olur cok bekletme, her nerede ve her kimsen, bulusacagimiz o gune kadar kendine iyi bak yeter, gerisini once kader sonra biz halledicez...
Yazıyı Paylaş!

21 Eylül 2010 Salı

Sana Nasil Veda Edilir Paris?


Neredeyse 1 yil aradan sonraki ilk yazimin bi veda, huzun yazisi olmasi garip bi duygu. Icimden nedense sadece huzunlendigim zamanlar buraya birseyler karalamak geliyo, yalnizligimin bana kazandirdigi asiri derecedeki paylasma ihtiyaci, boyle anlarda zirve yapiyo.

Evet iste gidiyorum, 1 sene sana bu kadar yakin yasamak, her istedigimde birkac saat icinde sana kavusabilmem ve beraberken bana yasattiklarin. Gecen yila kadar hep bir hayaldin, seni hikayelerde dinler, romanlarda okur, filmlerde izlerdim, hep hayal ederdim kavusacagimiz zamani. Ve sonra kavustuk iste! Sokaklarinda yururken hissettigim o coskuyu, huzuru, kelimelerle ifade edemem. Kulagimda bana eslik eden Edith Piaf, Michel Fugain, Joyce Jonathan ve digerleriyle bi ruya gibiydin, gecen ayri guzel, gunduzun ayri. Seine nehrine bakan cafelerinde oturup sadece seni izlemek, her kosene ayri hayran olmak gibisi yoktu. Ilk bikac aydan sonra artik kendimi sana birakmistim. Artik ziyaretlerimde harita kullanmak yerine, senin elinden tutuyordum beni en guzel yerlere goturmen icin. Beni hic hayal kirikligina ugratmadin.

Louvre da gecirdigim sayisiz saatler, Eiffel in tepesinden hayranlikla izledigim o essiz manzaran, Sacre Coeur kilisesinin merdivenlerinde izlenen gun batimi, Champs Elysees in o buyulu havasi, Disneyland inin hayal dunyasi. Kim bilir daha ne essiz anilarimiz var seninle su anda hatirlayamadigim. Ruyanin ta kendisinin yasandigi bir yersin.

Senin sayende tekrar tattim ask denen o guzel duygulari bir kiz icin, ilk Christmas imi ve New Year kutlamalarini yasadim yerinde, bir dil daha ekledim repertuara, cok gelistim, cok degistim, daha once sahip oldugumu bilmedigim bir suru korkumla yuzlestim ve yendim hepsini, yenebildim seninle. Annemi o kadar mutlu ettin ki, seni en az bi yuz kat daha sevdim o yuzden.

Ve simdi takvimde herkes icin baska birsey ifade eden o gun, benim icin sana veda anlamina geliyor! Son birkez seni ziyaret edicem, ama bu sefer elimde bavullarimla, sessizce hava alanina gidicem ve binicem bu beraberlige son vericek ucaga. Seni cok ozlicem, cok aricam orasi kesin, bir sure daha seni sadece hikayelerden dinlemeye, romanlardan okumaya ve filmlerden seyretmeye devam edicem, ama gun gelicek, sana geri donucem, elbet birgun tekrar beraber olucaz, o zamana kadar hep boyle kal...

Je t'aime PARIS
Yazıyı Paylaş!
Related Posts with Thumbnails