8 Ekim 2010 Cuma

Semih Erden' in Onundeki DEV Firsat


DEV frisat derken fotograftaki arkadastan bahsediyorum tabiki. Bugun haberlerde gezinirken Semih'le ilgili cok guzel bir habere rastladim, haber fotodan da anlayacaginiz gibi Shaquille O'Neal ve Semih Erden ile ilgili.

Tipki Hidayet'in Shaq ile olan arkadasligi gibi Semih Erden de boyle bir arkadasliga baslamis bizim sirin devle. Bunda ne kadar etkisi vardir bilemiyorum ama Shaquille O'Neal in bir musluman oldugu ve musluman oyunculara daha bir yakinlik gosterdigi soyleniyor. Haberlerde yazdigina gore, dun gece Boston Celtics in New Jersey Nets i 96-92 maglup ettigi macin ardindan, Shaq bizim Semih icin "Semih, Kevin Garnett ve benden çok şey öğrenecek. Onunla yakından ilgileniyorum. O büyük bir oyuncu. Ayrıca, onu kardeşim gibi görüyorum. Bunu tüm Türkiye bilsin" demis.

Bu okuduklarimiz gercekten gurur verici. Dusunsenize gencecik bir Turk NBA in en unlu, en basarili takimlarindan birine draft ediliyor. Bu oyle bir takim ki her sene sampiyonluga oynuyor ve kadrosunda o genc Turk un ergenlik caginda izledigi, duvarlarini posterleriyle donattigi oyunculari bulunduruyor. Dusunun bi! Daha dune kadar Playstation da o oyunculari oynatirken, gece yarisina kadar uykusuz kalip canli olarak maclarini takip etmeye calisirken, simdi o oyunculardan en tecrubelilerinden olan hatta belki de en populeri olan Shaq, o genc Turk icin "onu kardesim gibi goruyorum" diyor!!

Bu arada Semih te bos durmuyor aldigimiz haberlere gore, hazirlik macidir, kimse kasmaz denir ama yine de Philadelphia karsisinda 96-65 kazandiklari ilk macta, kenardan gelip 23:44 dakika süre almis, 3/3 saha içi ve 7/8 serbest atış isabetleriyle 13 sayı - 5 ribauntluk performans sergilemis. Sahada en uzun sure kalan oyuncu olmus! Ikinci hazirlik macinda ise yine 23 dakika oyunda kalmis ama bu sefer maci 2 sayı, 4 ribaunt ile tamamlamis. Boyle inisler cikislar cok normal, sonucta bir rookie ve oynadigi oyuncularin size lari simdiye kadar oynadiklarindan cok farkli. Belli ki Doc Rivers onu yavastan rotasyona sokmaya calisiyor, cunku her ne kadar muthis bir uzun rotasyonu gibi gorunse de bu oyuncularin yaslarini ve diger yedeklerin kapasitelerini goz onune alirsak, Semih'e bu uzun seruvende cok ihtiyaclari olacak.

Ben hem Chicago Bulls a draft edilen Omer Asik'a hem de Boston Celtics'e draft edilen Semih Erden'e cok guveniyorum, daha cok gencler ve cok calismalari durumunda ligde onemli yerlere gelebilirler.

Melih
Yazıyı Paylaş!

Arda Turan ve Galatasaray


Sakatlik haberini lk ogrendigim andan beri yazsam mi yazmasam mi diye dusunuyorum. Iyi ki ilk ogrendigimde yazmamisim cunku o sinirle baya abarta abarta sallayabilirdim Arda'ya. Gerci goruslerimde yine degisiklik yok ama en azindan dilimi kontrol edebilirim.

Evet bu olaydan sonra ben neyden mi eminim? Arda denen, kolunda Metin Oktay'in, Bulent Korkmaz'in ve daha bircok efsanenin tasidigi o ozel bandi tasiyan, sirtinda Metin, Hagi ve daha bircok efsanenin sahip oldugu 10 numaraya sahip olan bu arkadas, dupe duz Galatasaray a ihanet etmistir. Bana hic savunmayin simdi onu. Sezon basinda bile milli maclardaki istekli, azimli oyunu ile Galatasaray'daki gunu gecistiren, rastgele oyunu arasindaki fark cok barizdi. Boyle davranmasinin tek nedeni var, o da avrupaya transferine izin verilmemis olmasi. Her demecinde yok "ben Galatasaray' a asigim", "Seyrantepe de maca kaptan olarak cikip sampiyonluk kupasini kaldirmayi cok istiyorum" gibi yalandan beyanatlar veren Arda'nin asil niyeti cok belliydi. Ne olursa olsun milli maclarda oynayip vitrin yapmak ve zorla da olsa devre arasinda gitmek, olmadi sezon sonuna gidecegi takimi en kisa surede belirlemek.

Her Turk Futbolcusu'nun avrupada oynamasi bana gurur verir, mesela Tuncay, mesela Mehmet Topal. Arda'nin da tabiki gitmesini, Galatasaray'i temsil etmesini gonulden isterim. Amaaaa, sen sirf bu yuzden takimini adice satarsan, milli macta sakatlanip "birdaha iyilesmeden asla oynamicam" diye yalandan aciklamalar yapip, bir sonraki milli maca daha sakatligi tam gecmeden kosa kosa gidip, antremanda essek gibi zorlarsan kendini, sen hainsindir arkadas. Eger milli mac olmasaydi Arda yine ayni seyi yapar miydi? HAYIR! tedavisine devam edilirdi. Dogrusu da bu zaten, ona bir sozum yok. Ama Galatasaray taraftarlarinin son 3 maca bakip "Arda gelince toparlicaz neyse ki, az kaldi" seklindeki umutlarini, yaptigi bu salaklikla sonduren adam benim kaptanim olamaz, olmasin!

Gelelim milli takim ve bunun onemine. Biz duygusal insanlariz, kolay gaza gelir, duygulari kolay somurulur, cabuk sinirleniriz. Milli takim soz konusuysa normalde sokakta yan yana yurumeyecek rakip taraftarlar, omuz omuza mac izler. Bu cok guzel birsey asla elestirmiyorum. Ama sen bir takimin yildiz futbolcusu isen, senin uzerine kurulmus bir duzen varsa, 3 hafta once milli takimda sakatlanip bu takima yarar saglayamiyorsan, Galatasaray antremaninda duz kosuyla devam ederken, birkac gun sonra cift kale maca geciyorsan, kusura bakma ama bu senin ahmakligin ve amatorlugundur. Simdi ne oldu? Kariyerini kurtarma derdindeyken, belki de kariyerini yokusa surdun! Milli takimdan 1 mac uzak kalacagina, simdi 4 aya kadar uzayabilcek bir surede hem milli hem klup takimindan oldun. Simdi otur vur kafani biyerlere. Yeteneginle ayni olcude kafani calistirirsan, profesyonellikten biraz nasibini alirsan bir yerlere gelebilirsin. Hala umudum var senden, gel aklini basina topla, Galatasaray'a birseyler kazandir, kaptana yakisir bi veda yap ve uzun yillar bizi gururlandir yurt disinda.

Milli takim kutsaldir, orda forma giymek her futbolcuya nasip olmaz, o gurur baska birseydir. Asla aksini soylemiyorum, zaten Arda milli takimdayken sakatlanip geldiginde tek kelime etmedi cogunluk, sadece genel "hep bizim adamlar sakatlaniyo yeeaa" seklinde serzenisler vardi ama o da normal. Benim ve bircok Galatasaray taraftarinin bu kadar sinirlenme sebebi, Arda'nin sorumsuzlugudur. Sakatken affini dileme sansi olmasina ragmen bile bile lades demektir, yoksa ben gurur duyarim milli takimin bir Galatasarayli' ya bu kadar ihtiyac duymasindan. Ama simdi O Galatasarayli ne milli takima ne de kendisini bu gunlere getiren klup takimina zerre kadar katki saglayamayacak uzun bir sure.

Rijkaard'i dinlemeyen Hiddink ve Oguz'a, ve milli takim doktorlarina ise hicbirsey demiyorum, Allah'inizdan bulun!

Melih
Yazıyı Paylaş!

4 Ekim 2010 Pazartesi

C. Ronaldo - Higuain icin Yakin Gelecek Senaryolari



Gecen sene Ronaldo nun takima katilmasiyla belli bi ivme yakalamisti Real Madrid ama istenilen basariya ulasamadilar. Ronaldo; 29 macta 26 gol atarak yeni takimina cok cabuk uyum sagladi ve aldigi paranin hakkini verdi. Real Madrid in sezonu kupasiz kapatmasi genel olarak takimsal bir sorundu, bir de Barcelona ya iki maci da kaybedince biraz kacinilmaz oldu bu son.

Ama daha sonra dunya kupasinda yasanan hayal kirikligi, sezona kisir bir performansta baslamak derken Ronaldo nun uzerindeki baski da artti. Buna bi de gol atamamasinin verdigi bunalim da eklenince, bu sene Ronaldo yu cok bencil oynarken izliyoruz zaman zaman. Bugunku 6-1 lik Deportivo galibiyetinden sonra benim gordugum kadariyla Higuain Ronaldo'nun bu gol atma saplantisindan cok sikayetci. Adam haksiz da degil, cunku Ronaldo ceza sahasi icindeki tum pozisyonlarda olur olmadik yerlerden kaleyi deniyo. Higuain icerde bombos top beklerken sifira yakin biryerden kaleye vurup auta atinca, dogal olarak Higuain de isyan eder. Ama tek bu pozisyonla sinirli olsa iyi yine, mac icerisinde kameralar kacan pozisyonlar ardindan Higuain in suratini sik sik gosterdiler. Surekli bir isyan ve sinir ifadesi var Higuain in suratinda.

Gecen sene hatta bu senenin basinda da aralarinin iyi oldugunu biliyoruz, maclar disinda da bir sorun olmadigi dusuncesindeyim. Ama boyle devam eder, Ronaldo bu takimi Manchester UTD sanarsa, bi huzursuzluk cikmasi muhtemel. Bekleyip gorucez

Melih
Yazıyı Paylaş!

3 Ekim 2010 Pazar

Kenan Sofuoglu DUNYA SAMPIYONU!!



Kenan Sofuoğlu, Dünya Supersport Şampiyonası'nda 2010 sezonunu genel klasmanda zirvede tamamlayarak dünya şampiyonu oldu.

Şampiyonada sezonun son koşusu olan 13. ayak mücadelesi bugün Fransa'non Magny Cours Pisti'nde gerçekleştirildi. Kenan Sofuoğlu, ilk cepte (pole position) başladığı yarışta, 16 puanlık avantajını da kullanarak riske girmedi. Sofuoğlu rahat bir yarış çıkarmasına rağmen İrlandalı Eugene Laverty'nin ardından ikinciliği elde etti. Böylece toplamda puanını 263'e taşıyan ve Hollanda'nın HANNspree Ten Kate Honda takımı adına yarışan Sofuoğlu, sezonun ''en büyüğü'' olma başarısını gösterdi.



Saolasin Kenan!!! Umarim sayende "SPOR" un cogunlukla futbol biraz da basketbol la sinirli olmadigini anlayacak insanimiz, basinimiz yavas yavas! Seni en kisa surede MOTO GP de izlemek icin sabirsizlaniyoruz. Buralara kadar tirnaklarinla kaziyarak geldin, yuru be aslanim!

SENINLE GURUR DUYUYORUZ!

Melih
Yazıyı Paylaş!

Oyun Ön Inceleme - Vanquish


Oyunlarda en cok sevdigim tur fps ler ve robot oyunlaridir. Vanquish ise bir bakima bu iki turu bir araya getirmeyi basarmis, inanilmaz grafiklere ve cok hizli bir isleyise sahip bir aksiyon oyunu.

Oncelikle oyunun yapimcisindan bahsetmek istiyorum, zira sirf adi ve yaptigi oyunlar bile ne kadar onemli bir sahis oldugunu bize gostermeye yeter. Bahsettigim kisi unlu japon oyun yapimcisi Shinji Mikami, ismini pek duymayanlar olabilir, ama yaptigi oyunlardan bahsedecek olursak "Resident Evil serisi, Dino Crisis serisi, Viewtiful Joe, God Hand ve Devil May Cry" dersem sanirim ne kadar onemli bir isim oldugu tam olarak anlasilir.

Oyuna gelicek olursak, Vanquish, dunyadaki hizla artan populasyon nedeniyle azalan dogal kaynaklar yuzunden devletlerin birbirleriyle onlari ele gecirmek icin yaptiklari savaslarin oldugu bir yakin gelecekte geciyor. Amerika gunes enerjisini daha etkili kullanabilmek icin bir uzay istasyonu firlatiyor, ama daha sonra Rusya ozel bir birlik gonderip bu uzay istasyonunu ele geciriyor ve solar enerji panelini bir cesit lazer silahina donusturup Amerikayi teslim olmasi icin tehdit etmeye basliyor. Ne kadar ciddi olduklarini gostermek icin de hic uyari yapmaksizin San Francisco nun tamamini yok ediyorlar. Eger sartlari kabul edilmezse, bu saldiriyi yuruten oyunun bas kotu adami olan Victor Zaitsev, Amerikalilari New York u da ayni San Francisco gibi havaya ucurmakla tehdit ediyor. Tabiki Amerikan Baskani bunu reddediyor ve hemen Bravo Company adinda bir tim hazirlatip basina da veteran asker Yarbay Robert Burns u getiriyor. Bu ekibe ek olarak, oyunda oynattigimiz Sam Gideon karakterini de katiyor. Sam ise DARPA projesinde mekanik bir giysi uzerinde calisan bir uzman olarak geciyor. Yarattigi kostum jet roketleri ve bircok degisik silaha donusme ozelligine sahip bir mekanizma iceriyor. Yani oyunda ekstra silah tasiyip arkasindan, yanindan cekip cikartmiyo, direk elindeki silah transformers misali baska bir silaha donusuyo. Iste bu mekanik kostumu giyen kahramani oynatarak cok gec olmadan Dr. Francis Candide i Ruslarin elinden kurtarip gunes panelini etkisiz hale getirmesini saglamaya calisiyoruz.

Asagidaki videoda da goreceginiz gibi oyun cok hizli oynanan bir oyun, grafikler son teknoloji urunu, mekanlar oldukca genis ve dusmanlar cesitli boydaki robotlardan olusuyor. Bazi BOSS lar ise gercekten devasa.

Eger Playstation Network baglantiniz varsa, Vanquish in demosu yayinlandi, indirin kendiniz deneyin. Pisman olmayacaginizdan eminim. Cikis tarihi ise avrupa icin 22 Ekim. Bu videolari izleyip, konusunu okuduktan sonra ne hissedersiniz bilemiyorum ama ben sabirsizlaniyorum!



Bir video da son zamanlardaki kisa film seklindeki oyun tanitimlarindan, Vanquish Kisa Film i



Melih
Yazıyı Paylaş!

Alinasi Arabalar # 2 - Citroen DS3

Gelelim bir sanat harikasi olan ikinci arabamiza. Fransa da yasadigim sure boyunca en cok renault, peugeot ve citroen markalarini gordum dogal olarak. Bazi gordugum modeller sadece Fransa ya ozel yapilmis modellerdi, cogu yeni modeli ise avrupa piyasasina surulmeden once gormenin ayricaligina da sahip oldum. Citroen son zamanlarda yaptigi kaliteli ve etkileyici dizaynlara sahip arabalarla Renault yu bile geride birakmak uzere . Simdi o super modellerinden biri olan DS3 e bi goz atalim

CITROEN DS3



Sahip oldugu sportif gorunumuyle araba meraklisi olsun olmasin herkesin donup birkere daha bakacagi bi araba ile karsi karsiyayiz. Tek kapili bir model olarak uretilen DS3 su anda Fransizlarin (ve tabiki Citroen'in) "Mini Cooper"i olarak aniliyor. Konfor ve luks kriterleri goz onune alindiginda Mini Cooper dan asla asagi kalmayacak ozelliklere sahip bir model DS3.



Beni en cok etkileyen kismi tabiki aracin on kismi oldu. Farlarinin harika gorunumu yetmiyormus gibi, farlarin hemen altinda tampon bolgesinin iki kenar kismina dikey olarak siralanan LED farlar ve onlarin bittigi yer olan alt kisimdaki sis farlari araca inanilmaz bir hava katmis(Bu modayi baslatan Honda Civic e de burdan tesekkurlerimi bizzat iletiyorum).



Aracin en buyuk artilarindan birisi, kullanıcıların kendi zevklerine göre aksesuarları ve aracın dış görünümünü kişiselleştirebilmesi! Tavan, aracın gövde renginden farklı olarak Siyah, Beyaz, Buzul Mavi veya Bordo olarak dört ayrı renkte sunuluyor ve toplamda 38 farklı kombinasyona kadar çıkabiliyor. Jantlar isteğe göre kişiselleştirilebiliyor. Krom yan aynalar ve krom yan çıtaları DS’ün tasarımını zenginleştiriyor. Araç içinde ise ön panel, vites topuzu ve diğer iç aksesuarlar farklı renk, kumaş ve malzeme kombinasyonları ile özelleştirilebiliyor. DS3 3,95m boyu, 1,71m genişliği ve 1, 46m yüksekliği ile B Premiun segmentinde yer aliyor.



Citroen DS3 un ozel sport modeli ise siyah ve turuncunun mukemmel uyumu sayesinde araci oldugundan daha guzellestirmis, buyrun asagida kendiniz gorun;




Birkac teknik ozellik

Motor: 1.6 92 hp 4 Silindir
Şanzıman:Manuel Motor Gücü:92 HP / 4000 dv/dk (RPM)
Maksimum Hız (Km/h): 182
Hızlanma (0-100 km/h): 11.3 sn
Yakıt Tüketimi: 4.0 Karma

Gelelim fiyata

En basit paketi 42.000 lira, ozel sport modeli ise 48.00 liradan satiliyormus, tabiki yine avrupa piyasasina deginmeden gecemeyecegim, sadece 15.000 euro ya bu guzellige kavusabiliyor sansli avrupalilar

Bu arada evet bu araba da gecmiste cikarilan ve cok populer olan bir modelin makyajlanip gelistirilmis hali, DS3 un atasi olan DS nin fotosu ise asagida



Melih
Yazıyı Paylaş!

2 Ekim 2010 Cumartesi

Neden ille de CANA?


Neden mi? Iste nedeni yukarda cok acik bicimde goruluyor.

Cana ne olarak taninirdi bize gelmeden once? "yok edici"! onun icin otoriteler, hocalari ne demisti? "cok hirsli, savasci, dogustan lider, maglubiyeti asla kabullenemeyen bir oyuncu" Pekiii, bizim orta sahada ihtiyacimiz olan ne? Tekrar yazdirmayin adama simdi! Evet aynen yukardaki bahsedilen ozelliklere sahip bi adam, peki o adama sahip olan biz, nasil faydalaniyoruz ondan? iki gol yedigimiz ve tamamen ruhsuzlardan olusan bir 11 e sahipken, macin 30. dakikasinda oyundan cikararak.

Dun sahada 1. dakikadan itibaren hirsiyla ve yildiriciligla oynayan tek oyuncu Cana idi. Taman katiliyorum, cok pas hatasi yapti, hatta penalti pozisyonundan once kaybettigimiz top onun hatasiydi, peki ama baris in cikmama nedeni nedir? Cok merak ediyorum gerckten baris ta olup da Cana da olmayan ozellikleri!

Ne olursa olsun Cana her macta tahtaya yazilcak ilk oyuncu olmali, onun hirsi sayesinde belki uyuz uyuz dolasanlar biraz kendilerine gelirler. Golu yedikten sonra herkes soktayken, baslar asagi dusmusken, fotoda gordugumuz olayi gerceklestirecek bir liderin takimda yer almamasi bizi su an icinde oldugumuz durumdan daha beterine surukler, cunku gun gelir, o hirsli, lider, savasci adam da bikar, hirsindan da, oynama isteginden de eser kalmaz, elano gibi bos gozlerle bakar...

Melih
Yazıyı Paylaş!

1 Ekim 2010 Cuma

Karabükspor 2 - 1 Galatasaray "Kaybedilenler"



Fazla soylicek birsey yok. Fotograftaki iki adam bugun sahada yoktu, digeri vardi ama sadece fiziken. Asla kotu bisey soylemek niyetinde degilim, futbol bu kaybedersin, kazanirsin, yanlis karar verirsin, ama icinizden hanginiz babaniz olse dahi o sahaya cikmayi tercih edersiniz? Baba bu!! Kolay mi be! Rijkaard in yerine koyun kendinizi, elbet hepimiz Cana nin cikmasina tepki gosterdik, ben dahil. Ama bu sefer gelin Rijkaard'in daha da cok yaninda olalim. Biz puan kaybettik, umut kaybettik biraz ama adam BABASini kaybetti...

Hakemin verdigi penaltinin alakasiz bisey oldugunu herkes gordu, zemin de kotuydu, falandi filandi. Bunlar gercek ama ayni sahada Karabükspor takimi nasil oynuyo? Siz de essek gibi oynicaniz! 8 milyonluk Misimovic hala 2-3 milyonluk Cernat kadar oynayamiyosa ben huzursuzlanirim arkadas!

Son soz futbolculara, fotograftaki iki arkadasiniz sahada yoktu, ya siz? siz ordaydiniz da biz mi goremedik? Ikinci yarida istenince futbol oynayabilecek kapasiteyi gorduk, anlasilan pasa gonlunuzu bekliyecegiz. Zaten yeterince utandirdiniz bu sene, bari bundan sonra butun gucunuzle asilin!

Son bi soz daha be: cok sevgili yonetim gecen sene forvetsizlikten birsey ogrenmemeniz ne kadar hos...

Stat: Dr. Necmettin Şeyhoğlu
Hakemler: Aytekin Durmaz, İsmail Köse, Volkan Narinç
Kardemir Karabükspor: Tomiç, Hakan Özmert, Cernat (Dk. 85 Bülent Bal), Kerim, Tchani, Yasin (Dk. 79 Ferdi), Seric, Silva, Muhammet, Hakan Söyler (Dk. 67 Birol Hikmet), Emenike
Galatasaray: Ufuk, Neill (Dk. 46 Ali Turan), Gökhan Zan, Insua, Barış, Ayhan, Cana (Dk. 27 Aydın), Pino, Misimovic (Dk. 72 Sabri), Serkan Kurtuluş, Kewell,
Goller: Dk. 2 Cernat (penaltı), Dk. 11 Hakan Özmert (Kardemir Karabükspor), Dk. 75 Barış (Galatasaray)
Sarı Kartlar: Dk. 17 Seriç, Dk. 65 Tchani (Kardemir Karabükspor), Dk. 9 Insua, Dk. 90 Pino (Galatasaray)

Melih
Yazıyı Paylaş!

30 Eylül 2010 Perşembe

Alinasi Arabalar #1 - Volkswagen Scirocco

Hafiften araba hastasiyimdir, bazi modellere takildimmi trafikte hep o arabayi arar gozlerim. Hep ayni senaryo gecerlidir hayatimda;

-Bir araba cok begenilir
-Iyice takinti yapmadan once guzelce incelenir
-Internette cesitli fotolar arastirilir
-Bir yerde park halinde gorunce gidip hemen yapisilir
-Sonra klasiklesmis "iste gelecekteki arabam bu olcak!" moduna gecilir

sonra mi? bikac yil gecer, baska bi marka yeni kasa, yeni teknoloji bi araba cikarir, yukardaki evreler tekrar ayni sira olmak uzere yasanir ve eski arabanin pabucu (bu konumda lastigi daha uygun sanki) dama atilir.

Bu kucuk introdan sonra gelelim konumuza, evet iste hastasi oldugum arabalara basliyoruz;

VOLKSWAGEN SCIROCCO




Ben bazilari gibi arabalarin motorunu, kayisini, silindirini falan bilmem, ilgilenmem cok o ayrintilarla acikcasi. Ben hayatimin genelinde ilk intiba olarak dis gorunuse bagli bi insanim. (kendimi ovmuyorum ama oyle! kendini bilmek de biseydir!) bi araba beni once dis goruntusuyle kendine hayran birakir, detaylara sonra gecerim. Iste Volkswagen Scirocco yu gordugum ilk gun boyle oldu!! Tam anlamiyla HAYRAN OLDUM, ERIDIM BITTIM!!! Sportif ve saldirgan bir durus, yuvarlak cizgiler ve ayri bi hava katan beyaz rengiyle gercekten super bi araba!!




En basit ozelliklere sahip modeli

"Scirocco 1.4 TSI 122 hp Man. Sportline 26.200 Euro + 704 TL **"

En donanimli sport modeli ise

"Scirocco 2.0 TSI 200 hp Tiptr. DSG Sportline Tiptr. DSG 41.000 Euro + 1.258 TL**"

anlicaginiz 50.00 liradan asagiya yok ne yazikki!! Elin avrupalisi 25.000 civarinda bu arabayi alabilirken, biz 2 kat pahaliya aliyoruz. Tamam onlar euro biz tl, boyle dusununce mantikli ama bi dusunun, onlar euro para kazaniyo biz tl, yani ayni mantik, sirf vergiler yuzunden ve tabi euro kurunun da etkisiyle inanilmaz bir kazik soz konusu!

Bu arada scirocco yeni ortaya cikan bi tasarim degil. 1985 yilinda scirocco nun ilk modeli cikmis ve baya da seveni olmus. Merak edene kendisi asagida



Melih
Yazıyı Paylaş!

Oyun Ön Inceleme - Resistance 3


Playstation 3 un ilk cikan aksiyon/ FPS oyunlarindan biriydi Resistance : Fall of Man. Oyunun ana temasi : "Ikinci dunya savasi insanlar arasinda degil, insanlarla uzaylilar arasinda gecse nasil olurdu?" sorusuna cevap niteligindeydi. Oyun o kadar tutuldu ki, cok satan oyunlarin Platinum Series mertebesine kadar yukseldi. PS3 satilirken yaninda promosyon oyunu olarak verilmeye falan basladi.

Bu kadar begenilmesi bende merak uyandirmisti tabi, alip denedigimde hayatimdaki en buyuk oyun hayal kirikliklarindan birini yasamis ve ertesi gun ayni hizla satmistim. Simdi de Resistance 2 nin cok super oldugunu soylediler ve ben yine dayanamadim ve aldim oyunu. 1 senedir Fransa da oldugumdan oynama firsatim olmadi ama videolardan gordugum kadariyla oyun umut vaad eden bir calisma olmus.

Gelelim bu yazidaki konumuza, Resistance serisi ayni hizla devam ediyor. Daha cikis tarihi aciklanmamis olsa da 2011 de karsimiza cikacak yeni Resistance oyunu olan "Reistance 3" un tanitim videosu yayinlandi. Son zamanlarin en populer tanitim stratejisi olan, gercek karakterler ve mekanlarda cekilmis kisa filmlerden Resistance 3 de faydalanmis (ki bence super olmus). Iste asagida o bahsettigim tanitim videosu, harika olmus bence, meraklisi kacirmasin derim :)

Melih

Yazıyı Paylaş!

29 Eylül 2010 Çarşamba

Alinasi Formalar #2 - 2010 Dunya Sampiyonu Ispanya Milli Takim Yildizli Formasi

Genel olarak formalar arasinda Ispanya Milli Takim formalarinin bende yeri ayridir. Bunun bircok nedeni var aslinda. Gerek gonul verdigim Galatasarayim in renklerine sahip olmasi, gerekse universitede bitirdigim bolum olan Ispanyol Dili ve Edebiyatindan kalma bir Ispanya hayranligi. Neredeyse Ispanya Milli Takimi nin cikardigi her kirmizi forma dolabimda yerini almistir, su zamana kadar aldiklarimin arkasinda hep TORRES #9 yaziyo ama bundan sonra alicaklarimin arkasi bos olucak. Gelelim bu seferki formamiza;

2010 WORLD CUP CHAMPIONS SPAIN NATION TEAM JERSEY WITH NEW STAR BADGE



Formanin kirmizi tonu birkere cok hos, ne cok cirtlak ne koyu, tam kararinda olmus. Yakada ve kollarin ucunda bulunan mavi seritler, kirmiziya tezat bir guzellik katmis adeta. Gecen yillara oranlara boyutu buyuyen Ispanya Federasyon Amblemi birazcik fazla buyumus gibi geldi bana ama cok takilcak bi ayrinti degil, zamanla goz alisiyo. Geleliiiim en onemli ve guzel ayrintiya!! Federasyon ambleminin hemen uzerine kondurulan, cicegi burnunda, altin sarisi yildiz! Formanin su guzelligine ayri bir hava kattigi gercek. (Bilmeyenler icin kucuk bi bilgilendirme yapayim; 2010 yazinda Afrika da gerceklestirilen FIFA 2010 Dunya Kupasi turnuvasinda Ispanya sampiyon olmayi basardigi icin bu yildizi formasina takmaya hak kazanmistir. Her sampiyon olan takim bu ayricaliga sahip olur. Kac sampiyonlugunuz olursa, yildiz sayisi da o kadar cok olur, mesela su anda en cok sampiyonluk yildizina sahip takim Brezilya Milli Takimi dir, 5 yildizla bu kategoride ilk sirayi alirlar.)Bunun disinda kirmizinin ustune islenen sari cizgiler de harika bir goruntu olusturarak formayi tamamliyor. Adidas yine yapmis yapicagini ve baska bir saheser daha ortaya cikarmis. Uzerinde gunesin batmadigi ulke olan Ispanya dan harika bir forma, bakalim kavusmak ne zamana kismet...

Melih
Yazıyı Paylaş!

28 Eylül 2010 Salı

Oyun Ön Inceleme - Ace Combat : Assault Horizon


Taa Playstation 1 zamanlarindan beridir ucak oyunlarinin hastasiyim. O ilk konsol zamanlarinda ortaligi kasip kavuran ucak oyunu serisi de Namco ya ait ACE COMBAT franchise idir. Her zaman harika grafiklere ve oynanirliga sahip bu oyunun son uyesi de aramiza katilmak uzere.

Bir onceki oyun sadece XBOX a ciktigi icin oynama sansim olmamisti, onun yerine Tom Clancy's Hawx i oynamis ve begenmistim Playstation 3 de. Ama buna ragmen icimde hep o Ace Combat oynadigim zamanlarin ve o oyunun bana tattirdigi zevkin ozlemi olmustu, son oyunlarini sadece XBOX a cikardiklarinda, Namco ya baya sovmustum de!

Neyse simdi 3 yillik bir aradan sonra yeni Ace Combat karsimizda, oyunun cikis tarihi henuz aciklanmadi ama 2011 bahar aylarinda piyasada olmasini bekliyorum.

Su anda asagiya ekledigim trailer disinda pek bi bilgi yok, ama gorebilecegimiz gibi cesitli kamera oyunlari, ozel efektlerle oyuna degisik bir hava katilmis. Bence super de olmus, diger ucak oyunlarindan (gerci sadece Hawx var sanirim) ayrilmasini saglayacak birsuru yenilik getirdiklerinden eminim, ayrica sadece ucak degil, helikopterlerle de savasabilecek olmamiz super bi arti! Oyunun yapimcilari, Ace Combat: Assault Horizon un sadece bir ucak simulasyonu degil, daha cok bir aksiyon oyunu olacagini belirtmisler.

Simdilik verilen bilgiler bu kadar, daha fazlasi icin beklemeye devam, asagidaki super fragmani izlemeden gitmeyin derim ;)

Melih

Yazıyı Paylaş!

Alinasi Formalar #1 - Bayern Munich 10/11 Deplasman Formasi

Beni taniyanlar bilir, futbol ve basketbol formalarina asiri bi duskunlugum vardir, zamaninda siparis olarak alip yurt disindan da getirtiyodum ama ara verdim o islere. Neyse ben oyle her formayi begenip atlamam, forma beni cekmeli, detaylariyla, rengiyle, oyuncu uzerinde durusuyla ve kalibiyla. Son zamanlara baktigimda beni daha cok Adidas marka formalar cekiyo. Simdi burdan baslayalim bi almak icin sabirsizlandigim formalara.

BAYERN MUNICH 2010/2011 AWAY KIT



Isimden de anlasilacagi gibi bir deplasman formasi, simdiye kadar Bayern Munich formalari beni hic bu kadar cekmemistir ama bu gercekten cok hosuma gitti, beyaz renk uzerine cekilmis acik ve koyu gri cizgiler, sponsorun formanin geneliyle ve renkleriyle uyumu, yaka ve kol uclarindaki kirmizi renklendirmeler, herseyiyle super bir forma. Almak icin sabirsizlaniyorum!!

Melih
Yazıyı Paylaş!

Bir Deniz Yolculugunun Ardindan...



Dun, calistigim dernekce, toplu halde gunu birlik deniz yolculuguna ciktik. Ciktigimiz deniz Manş Denizi, mevsim sonbahar, hava soguk ve ruzgarli, deniz ise feci dalgali olunca, "deniz yolculugu" kavraminin tum albenisi kayboluyor diyebilirim. Sanirim bu anahtar kelimelerden sonra nasil bir yolculuk oldugunu az cok kestirebilmissinizdir ama ben detaylara iniyim tabi.



Once sabahin 9.30 unda limanda olduk, bizi bekleyen tekne, gemi ya da herneyse tam bilemiyorum, Manş Denizinde yaptigi turlarla Fransa genelinde taninan bi tekneydi, yani bizim dernek dokmus parayi bizim icin (!) cok saolsunlar. Sabah kalktigimda havanin kapali ve ha yagdi ha yagacak modunda olmasindan dolayi, az cok kestirmistim gunun gidisatini ama yine de olumlu olmaya calisip cok takmadim. Sonra hep beraber teknemize bindiiik ve denize acildik, plan; aslinda 45 dakika mesafede olan Chausey Adasi na, 3 saatlik genis bir rota izleyerek varmak, orda demir atip yemek yemek, sonra da daha kisa bir rota izleyerek tekrar limana donmekti. Bu plana sadik kaldigimizi belirteyim once, amaaa akintiya ters yol almamiz yetmiyo gibi bi de feci bi ruzgar bize eslik edince, dalgalarin boyutu yeri geldi 1 metreyi bile gecti. Teknenin korkuluklari benim diz hizama geldiginden, hic ayakta durmama karari alip, butun gidis yolu ayaklarimi korkuluklara dogru uzatip destek alarak oturur pozisyonda devam ettim. Zaten yol boyu tekne sola yatik olarak gittigi icin en dogru hareket bu olurdu. Gel gelelim 2 saat gecmisti ki o sallanma, saga sola yatma, atlama, ziplama derken benim mide basladiii, derin derin nefes alarak ve mide bulantisini aklimdan cikarmaya calisarak birsure idare edebildim, sonra geminin kic tarafina bi baktim ki 3-4 arkadas coktan kafalar tekneden disari sarkmis halde mide bosaltma seanslarina baslamislardi. Etkilenmemek icin hemen dikkatimi farkli yone vermeye karar vermistim ki, teknede gorevli adam yelkenleri acmak icin benden halatlara yardim etmemi rica etti, ben de firsat bu firsat atladim tabi. Guzel, eglenceli bi olaydi ama bi kere daha anlamis oldum denizciligin ne kadar zor bi is oldugunu. Yarim saat sonra ben artik "Allah im, beni cezalandiriyo musun? ne yaptim bunu haketcek?" tarzi yakarmalara baslamistim ki icimden yavas yavas Chausey Adasi koyuna girdik, dalgalar azaldi, deniz duruldu ve sakince suzulmeye basladik. O anda adeta bi "yeniden dogus" yasamis kadar oldum, midem bir anda gecti, deniz tutmasi o anda ortami terketti.





Sonra biseyler yedik, ictik, 1-2 saat de orda harcadik. Kaptandan agiz birligiyle donus yolunu daha kisa tutmasini rica ederek donus yoluna koyulduk. Donus yolunca kaptandan aldigim nacizane tavsiyeleri uygulayaraktan hep ayakta durdum ve ufuk cizgisine, uzaktaki adalara falan odaklandim, hic deniz tutmasi olmadi bu sefer, guzel oldu. Ama donus yolunun en guzel anlari, bize eslik eden 6-7 tane yunusu izledigimiz anlar oldu :) Surekli suya girip ciktilar, arada kuyruklarini denize vurarak adeta selamladilar bizi, cok guzeldi! Ve ardindan o harika pembe-turuncu karisimi renge sahip gun batimini izleyerek 20.45 civari Graville Limani na geri donduk.



Dunku geziden ne mi ogrendim?

-Bidaha deniz seyahatine cikmadan once baya bi dusunmeyi
-Eger ki cikarsam oturmak yerine ayakta durup ufuk cizgisine bakmayi
-Nasil yelken acilip, toplandigini
-Deniz icin yaratilmadigimi...

Eee hic de fena bigun olmamis ha? :)

Melih
Yazıyı Paylaş!

24 Eylül 2010 Cuma

Kitap Okumak

Gecenlerde bi yazi okumustum internette, ne zaman oldugunu veya yazinin kime ait oldugunu hatirlamiyorum, sadece icerikte gecen birkac soz kalmis aklimda, ben de o konuda bikac sey yazmak istedim.

Yazinin icerigi "Turk Milleti nin Kitap Okuma Aliskanligi" ile ilgiliydi. Yazar isyan etmisti, diyordu ki: "genelde insanlara kitap okuyor musun diye sordugumda, aldigim cevap 'zamanim yokki okuyayim, cok mesgulum, eve cok yorgun geliyorum, vb' turunde oluyor, iclerinden bi baba yigit cikipta 'ben kitap okumayi gunahim kadar sevmem arkadas!' diyemiyor duzgunce" seklinde yakiniyodu. Sonra da soyle devam ediyordu "mesgul olmak, isin olmasi farketmez, eger kitap okumayi seviyorsan, her yerde her sekilde okursun, misal metroda giderken, otobuste giderken veya bu ulasim araclarini beklerken, kitap okumak icin oyle uygun bir ortam yaratip, havaya girmeye gerek yok, acarsin kapagini okursun" seklinde konusuyordu.

Oncelikle sunu belirterek basliyim, ben oyle super bi kitap kurdu degilimdir, arkadaslarim yuzlerce kitap okumuslardir, annemle babam asmistir artik o konuda, ama ben kitap secerim, bana belli bi kalipta, olay dongusunde ve tarzda yazilmis olmalidir, bu nedenle oyle coook kitap okudugumu asla iddia etmem, ama okudum mu da hakkini veririm. Simdi bu makaleye donersek, hani bazi seylere katilirim belki bu arkadasin yazdiklarindan, ama birseye asla katilmam. Benim icin kitap okumak oyle "otobus beklerken, metroda giderken" yapilcak bi aktivite degildir, kitap okumak sakin ortam gerektirir, kafani tamamen kitaba vermen gerekir, bu sayede hayal dunyana gecis yapabilirsin. Ben metroda giderken "durak geldi mi ya? kac durak kaldi? nerdeyiz?" seklinde kafam ordayken, veya otobus beklerken "geldi mi acaba? bu benim ki mi?" seklidende dikkatim daginikken ne anlarim o kitaptan? benim icin ortam sessiz olmalidir, bu nedenle hep gece evde herkes yattiktan sonra okurum kitabi, evet gece olmasi da ayri bi huzur verir bana, acarim masa lambami, o los isikta, o sessizlikte birakirim kitaba kendimi.

Ben sahsi gorusumu belirtmek istedim, keske o makaleyi nerde okudugumu, kimin yazdigini da hatirlasaydim da buraya link koysaydim, ama yine de ben soyliceklerimi soyledim, kitap okumak ciddi bir olaydir, oyle gelisi guzel okunmaz, kendini kaptirman gerekir. Etrafla bagini kesmen ve hayal dunyana baglanman gerekir, bi bakarsin kitabin kapagini orterken 2 saat gecmis de haberin olmamis, iste o zaman kitap okunmus sayilir, yoksa gidim gidim 2 sayfa okuyup kapatip trene binmek, 5 sayfa okuyup kapatip otobusten inmek, anca kitabin havasini ve etkisini dagitir.

Melih
Yazıyı Paylaş!

Film Ön inceleme (Fragman) - "Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1" Yeni Fragman!!


Artik beklemekten bitap dustugum Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1 in yeni fragmani yine beni benden aldi!! Kitaplarini da bir nefeste okudugum serinin filmlerinin her seferinde tatlari damagimda kalmistir, yonetmenlerin degisik yorumlari, uzuuuun ve ayrintili kitaplarin 2 saat civarinda surelere sikistirmak adina kesilmesi derken tam anlamiyla "iste bu be!" diyecegim bi Harry Potter filmi gelmedi ama bu sefer umutluyum, tamam 2 parca halinde gosterilcek olan son film belki ticari amacli alinan bir karar oldu ama bir diger artisi daha cok kitaba bagli kalacaklari ve kesilen kitap bolumlerinin azalacagi olacaktir. Ben son filmden cok umutluyum, ozellikle bu son fragman beni benden aldi, buyrun sizi de alsin :)

Melih

Yazıyı Paylaş!

Film Inceleme - Inception


Belki son zamanlarda bi filme bu kadar gitmeyi isteyip de bi turlu gidemememistim. Izleyen arkadaslardan, filmin dialoglarinin onemli oldugunu ve filmin tadini cikarmak icin tam olarak anlayabilmek gerektigini ogrenmistim. Malumunuz hali hazirda Fransa da yasadigimdan ve burada artik asiri milliyetciliklerinden midir, yoksa yabanci dil ozurlu olmalarindan midir bilinmez, filmlerin hepsi neredeyse fransizca dublajli. O nedenle surekli ingilizce bi cinema aradim, seans aradim bulamadim, sonra tam umudu kesip "artik dvd den izlerim Turkiye ye donunce" derken, Prag ziyaretim sirasinda ingilizce seansini buldum ve direk arkadasimi ikna edip filme gittim.

Ilk basta sunu soylemem gerekiyo, Christopher Nolan denen dahi insan, hic mi kotu bi filme imza atmaz yahu? simdiye kadar yonettigi Memento, Batman Begins, The Dark Knight, Prestige, filmlerinin yuksek basarisindan sonra herkesin Inception beklentisi buyuktu elbet, ama en sonunda elde edilen basari, belki tahmin edilenin bile ustunde oldu!!

Evet dostlar, harika bir filmle daha karsimizda Christopher Nolan! Senaryosu, yonetmenligi ve tabiki oyunculuklariyla insani bir dakika bile sikmayan, nefesinizi tutarak izleyeceginiz bir saheser cikmis ortaya. Film iki bucuk saate yakin ama ekran kararip salon isiklari yanmaya basladiginda bu surenin bile ne kadar az geldigini, cabucak gectigini hissediyorsunuz.

Filmin konusuna da kisaca deginecek olursak, "Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb’un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği her şeye malolmuştur.
Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkânsız “başlangıç”ı tamamlayabilirse. Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır.
Ama ne dikkatle yapılan planlamalar, ne de uzmanlıkları onları, her hareketlerini önceden tahmin ettiği anlaşılan tehlikeli düşmanlarına karşı hazırlıklı kılabilir. Bu, gelişini sadece Cobb’un görebildiği bir düşmandır." Aciklamadan da anlasildigi gibi film ruyalarda ve bilincaltimizda yapilabilecek oynamalar cercevesinde ilerliyor. Aslinda filmi izlerken insanin biraz da urpermesi soz konusu. Cunku her ne kadar kurgusal bir film olsa da, aslinda filmde gordugumuz teknolojinin cok da kurgusal bir boyutta olmadigini, yakin gelecekte uygulanabilecegi gercegi dank ediyor. Dusunsenize birileri sizin ruyalariniza, bilincaltiniza girip, aslinda dusunmediginiz seyleri dusunmenizi, bildiginiz seyleri unutmanizi sagliyor. Urpertici degil mi? :) aslinda izleyenler bilir, sanki uzak bi iliskisi olsa da, hafiften "Eternal Sunshine of the Spotless Mind" filmindeki "hatira silme" bolumlerine benziyor.

Filmin oyuncu kadrosunda, son senelerdeki harika performanslarina bir yenisini ekleyen Leonardo DiCaprio basrolde karsimiza cikiyor. Bu filmde de rolunun hakkini veriyor kesinlikle. Diger rollerde ise son zamanlarin populer genc oyuncularindan Ellen Page,500 days of Summer filmiyle bende ayri bi yeri olan Joseph Gordon-Levitt ve favori Japon aktorlerimden Ken Watanabe on plana cikan isimler.

Ozetleyecek olursak, eger heyecan duzeyi yuksek, kaliteli ve orjinal bir film arayisindaysaniz ve hala Inception (Baslangic) i gormediyseniz, bugun kendinize bir iyilik yapin ve izleyin, pisman olmayacaksiniz.

Melih
Yazıyı Paylaş!

23 Eylül 2010 Perşembe

Bir Hayalperestin Seyahat Kosesi

Bundan sonra blogda, gezdigim gordugum sehirleri yazmaya karar verdim. 1 yil suresince Fransa da yasarken elime gecen kolay ve ucuz seyahat edebilme firsatiyla edindigim tecrubelerimi, anilarimi ve tavsiyelerimi blogumda elimden geldigince paylasmaya calisacagim. Bu konuyla ilgili yazilar hep ayni baslik altinda, sadece yanina bahsi gecen sehir eklenerek girilecektir. Umarim okurken hosunuza gider ve yazdiklarim isinize biraz da olsa yarar, seyahatlerinizden sonra konusu gecen sehirlerin yazilari altinda deneyim ve anilarinizi paylasirsaniz cok sevinirim.

en kisa surede ilk seyahat yazisiyla gorusmek uzere

Melih
Yazıyı Paylaş!

Bekliyorum Sadece...


(bu yaziyi tam 2 ay once facebookta yazmistim, o zamanlar blog a olan hevesimi kaybetmistim, ama madem artik donus yapiyorum yavastan, bu yazimin kendi blogumda yer almasini istedim)

Insan kaybetmeden, aci cekmeden, zora dusmeden ogrenemiyo bazi seyleri, iste ben de onlardan biriyim sadece, artik anladim cogu seyi, daha once goremediklerimi gordum sonunda, belki boyle olmasi gerektigi icin cektim o acilari, ama artik acimiyo o kadar, artik cok daha iyiyim, merak etme, su ana kadar tattigim hicbir aci, hicbir huzun seninle ilgili degil. artik anladim sevginin sadece sozde olmadigini, herkesin sevdigini soyleyebilcegini ama sevdigini hissettiremeyecegini gordum, asil olay da zaten hissettirmekte degil mi? sacma kiskancliklar olmicak bundan sonra, her turlu seyi tartisicaz, konusucaz, hicbirseyi icimize atmicaz. kendimizden odun vericez degil mi? sadece bir taraf verip, diger taraf almicak. yeri gelcek sen yeri gelcek ben alltan alicam, birbirimizin omzunda aglicaz, teselli edicez her ihtiyac duydugumuzda, destek olucaz kimsenin olamiyacagi kadar birbirimize, uzaktayken bile kalp atislarimizi hissedicez birbirimizin, baskasini gormick gozlerimiz, hergune gulucukle baslicak, guzel sozler soylicez birbirimize sabahin ilk isiklarinda, ben onceleri dustugum hatalara dusmicem, soz veriyorum seni hic uzmicem, ihmal etmicem, her seferinde seni ne kadar sevdigimi gostericem, sana sikica sarilip kulagina fisildicam sevgimi, sonra yanagina kocaman bi opucuk kondurucam.

simdi tek eksik olan sensin, ben sadece seni beklicem, ve sen geldigin zaman hersey baslicak iste, ne olur cok bekletme, her nerede ve her kimsen, bulusacagimiz o gune kadar kendine iyi bak yeter, gerisini once kader sonra biz halledicez...
Yazıyı Paylaş!

21 Eylül 2010 Salı

Sana Nasil Veda Edilir Paris?


Neredeyse 1 yil aradan sonraki ilk yazimin bi veda, huzun yazisi olmasi garip bi duygu. Icimden nedense sadece huzunlendigim zamanlar buraya birseyler karalamak geliyo, yalnizligimin bana kazandirdigi asiri derecedeki paylasma ihtiyaci, boyle anlarda zirve yapiyo.

Evet iste gidiyorum, 1 sene sana bu kadar yakin yasamak, her istedigimde birkac saat icinde sana kavusabilmem ve beraberken bana yasattiklarin. Gecen yila kadar hep bir hayaldin, seni hikayelerde dinler, romanlarda okur, filmlerde izlerdim, hep hayal ederdim kavusacagimiz zamani. Ve sonra kavustuk iste! Sokaklarinda yururken hissettigim o coskuyu, huzuru, kelimelerle ifade edemem. Kulagimda bana eslik eden Edith Piaf, Michel Fugain, Joyce Jonathan ve digerleriyle bi ruya gibiydin, gecen ayri guzel, gunduzun ayri. Seine nehrine bakan cafelerinde oturup sadece seni izlemek, her kosene ayri hayran olmak gibisi yoktu. Ilk bikac aydan sonra artik kendimi sana birakmistim. Artik ziyaretlerimde harita kullanmak yerine, senin elinden tutuyordum beni en guzel yerlere goturmen icin. Beni hic hayal kirikligina ugratmadin.

Louvre da gecirdigim sayisiz saatler, Eiffel in tepesinden hayranlikla izledigim o essiz manzaran, Sacre Coeur kilisesinin merdivenlerinde izlenen gun batimi, Champs Elysees in o buyulu havasi, Disneyland inin hayal dunyasi. Kim bilir daha ne essiz anilarimiz var seninle su anda hatirlayamadigim. Ruyanin ta kendisinin yasandigi bir yersin.

Senin sayende tekrar tattim ask denen o guzel duygulari bir kiz icin, ilk Christmas imi ve New Year kutlamalarini yasadim yerinde, bir dil daha ekledim repertuara, cok gelistim, cok degistim, daha once sahip oldugumu bilmedigim bir suru korkumla yuzlestim ve yendim hepsini, yenebildim seninle. Annemi o kadar mutlu ettin ki, seni en az bi yuz kat daha sevdim o yuzden.

Ve simdi takvimde herkes icin baska birsey ifade eden o gun, benim icin sana veda anlamina geliyor! Son birkez seni ziyaret edicem, ama bu sefer elimde bavullarimla, sessizce hava alanina gidicem ve binicem bu beraberlige son vericek ucaga. Seni cok ozlicem, cok aricam orasi kesin, bir sure daha seni sadece hikayelerden dinlemeye, romanlardan okumaya ve filmlerden seyretmeye devam edicem, ama gun gelicek, sana geri donucem, elbet birgun tekrar beraber olucaz, o zamana kadar hep boyle kal...

Je t'aime PARIS
Yazıyı Paylaş!

24 Şubat 2010 Çarşamba

YOKSA, YOKSA??


Evet basliktaki heyecandan da anlayacaginiz gibi blogumda bi hareketlenmeler yasanmak uzere!

Son 1-2 haftadir, icimde bi blog yazma istegi ayyuka cikiyo ama sora usengecligim "amaan kim yazcak o kadar yaziyi, sora o yaziya uygun fotoyu secip koycak" diyerekten beni vazgeciriyo, bakicaz artik

Hala beni takip eden var mi merak ediyorum, aslinda etmiyorum be! eminim cunku! nerdeyse 5-6 aydir aktif olmayan blogu takip etcek kimse yoktur, iste bundan eminim!

Neyse bak iste yine blog yazmamam icin bi neden daha buluverdim! yok neymis okuyan yokmus zaten!

Hele ben bi yazmaya basliyim da okuyan da bulunur elbet, tabi once yazmaya baslayabilirsem (o diilde ufaktan ufaktan ilk post sekillendi iste, yayinlandi kac ay sonra)

Sevgili tanidigim ve tanimadigim dostlar, eger siz varsaniz, ben de varim, cok yakinda tekrar burda gorusmek dilegiyle

Melih Carter!
Yazıyı Paylaş!
Related Posts with Thumbnails