30 Temmuz 2009 Perşembe

VEEEEE ELANO BLUMER GALATASARAY DA!!!!!


İşte beklediğimiz haber sonunda geldi, Galatasaray bu transfer döneminin de kralı olduğunu bu transferle ilan etti!!! Herkes 2. - 3. sınıf brezilyalıların, almanların peşinde koşarken, Galatasaray ve tabiki Haldun Üstünel çıtayı ne kadar yükseğe çıkardıklarını bir kez daha gösterdiler.

Elano hakkında kısa ve genel bir bilgi verelim isterseniz:

28 yaşındaki Elano, orta sahada hücuma yönelik görev yapabilen, her iki ayağına da hakim, uzaktan etkili şutlar atabilen ve gerektiğinde orta sahanın farklı mevkilerinde oynayabilen bir isim. Mevkisinde Kaka, Ronaldinho, Diego, Juninho gibi isimler olmasına karşın tam 35 kez Brezilya Milli Takım forması giyen Elano, 6 gol kaydetti. Disiplinli futbolunu tekniğiyle birleştirebilen ender Brezilyalılar'dan birisi olan yıldız futbolcu, Manchester City'den önce Shakthar Donetsk ve Santos takımlarında forma giydi

İsmi: Elano Blumer
Doğum Tarihi: 14.06.1981
Doğum yeri: Iracemápolis, Brezilya
Pozisyonu: Orta saha

Genel olarak forumlarda paylaşılan özelliklerinden bahsedecek olursak, kısaca Lincoln ün Brezilya Milli takımında oynayan ve daha disiplinli olan versiyonu diyebiliriz. Vadeli olarak ödenmek üzere 7 milyon euro civarı bir ücrete alınmış. Bence bu da bir yönetim başarısıdır. 2-3 yıl önce Manchester City nin Elano' yu Shaktar dan 8 milyon pound a aldığını da unutmamak gerek.

Tüm Galatasarayımıza ve Türk futboluna hayırlı olsun, dileğimiz bize nice başarılar yaşatması
Yazıyı Paylaş!

25 Temmuz 2009 Cumartesi

SICAK TATİL BİTTİ SIRA SERİN TATİLDE






















Bu yaz belki de 5-6 yıldan beri ilk kez ailece tatile çıkma fırsatımız oldu. Ben de artık usta sürücü kıvamına yaklaştığım için uzun yol yapma konusunda da bir sıkıntım veya endişem yoktu. Ama ilk uzun yol destinasyonu olarak seçilebilecek belki de en zorlu ve uzak noktayı seçmiştik tatil için. Fethiye' ye gittik.

Ankara-Fethiye arası yaklaşık 650 km!! Dile kolay dostlar, vallaha git git bitmiyo yollar. Neyse giderken 11 saat (normalde otobüsler 9 saatte gidiyo ama biz çok mola verdik) dönerken de 9 saatte geldik. Genel olarak arabanın performansından da çok memnun kaldım yolda.



Bu tatilde oğlum Haydut da bizimle geldi :))) O kadar güzel oturdu ki yolculuk esnasında arabada, sanki çocukla beraber gitmişsiniz de sözünüzü dinlemiş gibiydi. Hiç huysuzlanmadı, kusmadı, sorun çıkarmadı. Bazen zar zor sığıp uyudu, bazen oturdu poposunun üstüne dışarıları izledi, molalarda çıkıp koşturdu suyunu içti, hadi arabaya diyince hiç ikiletmeden atladı içeri. Süper bir yolculuk oldu, hem onun hem bizim için. Sadece araba yolculuğu olsa iyi, Haydut bide Jeep Safari ye bizimle birlikte katıldı!! Sabahın 9 undan akşamın 8 ine kadar üstü açık jeeplerle Fethiye-Antalya arası nere varsa hepsini gezdik, millet sürekli su tabancaları ve hortumlarla bize su sıktı biz diğer turistlere sıktık, çamur banyosu yaptık, dağların tepelerinden gelen inanılmaz soğuk sularda yıkandık (kanyon/saklıkent)...




Çok güzel bir tatil oldu gerçekten. Fethiye çok güzel bir belde. Enfes koyları, sahilleri, doğası, ve süper denizi var. AMAAAA cehennemden sonra en sıcak yerdir bence!!! İnanılmaz sıcak, biz 55 dereceyi gördük!!!!! O kadar sıcakki, deniz akşama doğru resmen küvet sıcaklığı kıvamında oluyodu!

Tatil boyunca en zorlandığım olay hava sıcaklığıydı. Gerçekten boğulacak gibi oluyo insan sıcaktan! Diğer bir sıkıntı da saatlerce sahilde öylece oturma olayı idi! Ailece gidince diğerlerine uymak zorunda oluyosun tabi, onlar da denize girip, çıkıp gölgeye veya şezlonga geçip oturmak sonra yine denize girmek şeklinde zaman geçirmek istiyolardı. Ben baya bunaldım o aralar.

Bana asıl koyansa, aşkımın memleketine gitmeme rağmen çalıştığı teknenin seyir halinde olması nedeniyle bir kere bile görüşemememiz oldu. Tam o tura çıktı biz Fethiye ye geldik, bugün biz eve geldik, yarın o turdan dönüyo! Çok can sıkıcı bi olay oldu yani!



Ama genel olarak herkesin ihtiyacı olan bir tatildi, Haydutum bile yüzdü denizde :)) Bir daha ne zaman böyle bir fırsat buluruz bilemiyorum, belki hiç bulamıcaz ama tabi hiç belli olmaz, umarım daha nice tatillere hep beraber gidebiliriz.

Daha önce gitmeyenlere, ilk kez gidip gören biri olarak Fethiye yi tavsiye ediyorum kesinlikle. Özellikle ölü deniz, saklı kent (kanyon) mutlaka görülmesi gereken yerler. Gitmişken Jeep Safari ye de çıkın mutlaka, çok eğlenceli ve çok uygun bir fiyata 10-11 saat boyunca bütün güzel yerleri gezdiriyolar, yemek veriyolar, eğlenmeniz için ellerinden geleni yapıyorlar, benim şirketimin adı CADIANDA TOURS idi. Ekipleri süper, benden tavsiye...

Herkese iyi tatiller, bana da iyi serin tatiller artık...

Yazıyı Paylaş!

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Böyle Bir Yerde, Yarın Neler Olacağını Düşünmeden Saatlerce Oturmak İstiyorum


Bazen gerçekten bunaldığım ama tam nedenini çıkaramadığım günlerim olur, işte şu anda onlardan birini yaşıyorum. Halk arasında bilinen ismiyle depresyona 5 kala durumları. Böle nası içim sıkılıyo anlatamam. Yaşayan bilir. Yakın gelecekte ve onu takiben uzak gelecekte neler olacağı belli değil şu anda. Ve o zamanları düşünnmeye başladığımda bu hallere giriyorum genelde. Dertlerimi kıyasladığımda belki çoğu kişinin sahip olduğundan daha azına sahibim. Ama herkesin derdi kendini yorar.

İşte böyle anlarımda bu resimdeki yer gibi biyerde oturup, yavaş tempolu, akustik şarkılar eşliğinde zaman geçirmek, kafamı boşaltmak ve diğer herşeyi unutmak istiyorum...
Yazıyı Paylaş!

10 Temmuz 2009 Cuma

Hidayet Turkoglu Resmen Raptors' ta




Bugün itibariyle imzalar atıldı ve Hidayet ilk kez Raptors formasıyla resimlerini çektirdi. Bize de ona başarılar dilemek ve artık All-Star olup göğsümüzü kabartmasını beklemekten başka bişey kalmıyor. Amerikalıların dediği gibi; go and get' em "Turkish Michael Jordan" (!!!)


Yazıyı Paylaş!

Hazırlanın Emre Çolak geliyor...


Daha önce ismini pek duymamıştım desem yalan olmaz. Hani kulağıma birkaç kez gelimiştir ama dikkat etmemişimdir. Rijkaard' ın gelmesiyle Galatasaray daki gençlere yatırım operasyonu geçtiğimiz yıllardan biraz daha kapsamlı işliyo bu sene. Şimdiye kadar oynadığımız 2 hazırlık maçında da tüm gençleri oynatıp, hepsinin nasıl oyuncular olduklarını kavramaya çalışan Rijkaard' ın, şüphesiz en beğendiği oyuncu Emre Çolak oldu.

1991 Ordu doğumlu bu genç oyuncu, 6 yıldır Galatasaray alt yapısında ter döküyor. 60 a yakın milli maçta da görev alma başarısını göstermis. Bu sene hazırlık kampında en istekli ve gelişme gösteren oyunculardan biri olduğu ve tekniği ile de teknik kadronun gözüne girdiği belirtiliyor. Mevki olarak 10 numara bölgesinde oynayan Emre sol ayağını çok iyi kullanan, gerçekten çok iyi pas yapabilen ve çalım konusunda da oldukça başarılı bir oyuncu. Şimdi yok artık abarttı yine diyenler olacaktır kesin. Diyin banane! Çok umrumdasınız ya. Zaten gerçek Galatasaraylı arkadaşlarım Emre yi biliyolar, inanmak istemeyen inanmasın. Nasıl olsa 1-2 yıl içinde Galatasaray da, sonra da milli takımda harikalar yaratırken izleyince inanmak zorunda kalacaksınız.

İsteyen arkadaşlar Galatasaray-Casablanca maç görüntülerinden de Emre nin attığı 35 metrelik golü izleyebilirler. E kolay değil tabi, Galatasaray her sene 1-2 oyuncusunu alt yapıdan A takıma çıkarıyor, 5-6 oyuncu da süper lige veya Bank Asya 1. ligine kiralık gönderiyor. Diğer takımlar ise hala genç oyuncularını rahatça gereksiz takaslarla harcayıp, adam akıllı bi yetenek çıkaramayıp, anadoludan genç oyunculara servet ödemeye mahkum oluyolar. Oların işi de zor, herkese kolay gelsin...
Yazıyı Paylaş!

Film Inceleme - [REC] İzlediğim En iyi Korku Filmi !



Türkiye de ne yazikki pek gise yapamadi ama elestirmenlerden ve gidip izleyenlerden tam not almayi basardi. Avrupa da önemli birçok film festivalinde ödül kazandı. Aslinda butcesine baktığımızda, şaşalı Amerikan filmlerinin yarisi kadar bile olmayan bu korku filmi, bir donem Blair Cadısı filmiyle cok tutulan "hand cam" cekimi teknigi ile cekilmis. Filmde sadece hand cam goruntuleri var. Yani her filmde izledigimiz o cilgin ve ustaca acilar, degisik kamera hareketleri, super goruntuler yok. Hepsi bi haber kameramaninin el kamerasıyla cektigi goruntulerden bize canli olarak aktariliyor. Simdi biraz da hikayeden bahsedelim:

Bir kameraman ve bir muhabir, 'şehirleri yangından koruyan itfaiye kuruluşu ve itfaiyeciler'i konu edinen bir program çekmek üzere, şehrin en büyük itfaiye merkezine gelirler. Muhabir olan Angela, itfaiyecilere çeşitli sorular sorarak hem merak ettiklerini öğrenmeye, hem de programı biraz eğlenceli hale getimeye çalışır. Röportaj esnasında "Bunun kötü olduğunu biliyorum ama, keşke bir ihbar gelse.." diyen Angela'nın ihbar üzerine itfaiye ekibi, Angela ve kameraman Pablo, olay yerine giderler. Üst katta yaşayan yaşlı kadının dairesinden, acil durum belirtileri gösteren sesler duyulunca alt dairelerde oturan komşular itfaiyeyi arayıp, yardım istemişlerdir. Angela ve Pablo tarafından 'ilgi çekici bir haber' olan bu durum, Angela'nın apartman sakinlerine sorduğu sorularla Pablo tarafından saniye saniye kayda alınmaktadır. Üst kata, çığlıkların geldiği yöne doğru giden polis memuru, iki muhabirin de gözü önünde yaşlı kadın tarafından ısırılır. Kanlı apartman dairesi ve akli dengesi yerinde olmayan, saldırgan tavırlar sergileyen yaşlı kadının bir polis memurunu ısırarak öldürmesiyle durum ciddileşir ve tüm bina karantinaya alınır. Açıklama yapılmadan dışarıdan kilitlenen apartmana, ne içeriden, ne de dışarıdan hiç bir takviye yapılmayacaktır. Duruma müdahale etmeye ve olanlara anlam vermeye çalışan apartman sakinlerinden biri, tıpkı yaşlı kadın gibi garip hareketler sergilemeye ve etrafındakilere saldırmaya başlar. Tüm korku ve şaşkınlığa rağmen, olayın herkes tarafından bilinmesini isteyen Pablo ve Angela, küçük bir el kamerasıyla çekim yapmaya devam eder ve olayın 'ilgi çekici bir haber' olmaktan çıkıp, 'vahşet'e dönüşmesini belgelemiş olurlar.




Film gerçekten ama gerçekten korkunç olduğu için küçük çocuklarla birlikte izlemenizi tavsiye etmem. Etkisi altında kalmaları garanti çünkü.

Ha bide "Quarantine - Karantina" diye bu güzelim filmin Amerikalılar ın çektiği versiyonu mevcut. Tek kelimeyle iğrenç bir taklit diyebilirim. Sakın o filmi izleyip bu projenin orjinalliğini öldürmeyin. Anlayamadığım bir şekilde, dünya çapında daha çok beğenilen orjinal [REC] filminin dvd si yerine kötü kopyası olan Karantina filmi Türkiye de satışa çıktı! Gerçekten saçmalık! İnanılmaz bi fiyasko! Bu kadar Amerika' nın yalakası olmayın artık!!! Avrupa yapımlarına da şans verin! Çıldırmamak işten bile değil ha!




Bu filmi sevenlere de bi müjde, [REC]2 filmi çekilmiş ama geliş tarihi belli değil. Gerçi ülkemizdeki gerizekalılar amerikan filmi olmadığı için bu sefer getirmezlerse hiç şaşmam! Ama gelirse de çok sevinirim. İyi seyirler...
Yazıyı Paylaş!

911 EVRENSEL OLSUN


Bu aksam discovery channel da "real emergency calls" diye bi program izlerken aklima geldi bu konu. programin icerigi, herhangi bir zor durumdaki insanin 911 i arayip yardim istemesi ve ardindan gordugu yardim idi. Mesela bi adam engelliydi ve yuruyemiyodu, evinde yangin cikmisti 911 i arayinca direk itfaiye hattinda aktariliyor, oradaki santralde gorevli olan uzman kadin bir yandan ekipleri adamin evine yollarken, diger yandan adami sakinlestirip yapmasi gerekenleri soyluyordu. Sonunda adami kurtardilar. Baska bi olay hirsizlik olan bir evdeki insanlarin aramasi uzerine bu sefer hattaki yardim isteyen kisi polis hattina aktarildi ve kadin onu yonlendirirken polisler de eve dogru yola cikti.

Beni en cok etkileyen olay ise, bir adam 911 ariyo ve karisinin dogurmak uzere oldugunu soyluyo. Hatta gorevli olan uzman, hemen yaninda duran kitap benzeri seyi eline aliyo, o kitapta her turlu acil durum sayfa sayfa klasorlenmis ve acil durumlarda yapilmasi gerekenler sirayla yaziyo. Hattaki uzman kadin, yardim isteyen adama teker teker ne yapmasi gerektigini anlatiyo ve boylece daha once hic yapmamis olmasina ragmen adamin karisina dogum yaptirmasini sagliyo, o anda tabi ambulans ve paramedik ekibi hemen olaya mudahale ediyorlar.

İste ornekler boyle gider. Bizim ulkemizde nasil oluyo bu olaylar!!! Yok polis icin 155 i, yok itfaiye icin 110 u, hizir acil icin 112 yi aramamiz gerekiyo, sonra da tabi yapabilirsek derdimizi anlatmamiz. Neden bu numaralarin hepsi 911 e baglanmiyo? Ne yani biz Amerikan ozentisi degiliz halleri mi soz konusu? Derhal gecilmeli bu sisteme, adamlar bu konuda aşmışlar kendilerini, bari ornek alalim biraz.

Bu arada yeni ogrendim, cep telefonu ile arayanlar bulundugunuz sehrin alan kodu ile (mesela Ankara daysanız 0312 yi basa koyarak) 444 0 911 i ararsaniz en yakin ambulans size yonlendiriliyormus, zaten sabit hatlar direk 444 0 911 i arayabilir. denemedim umarim siz de hic denemek zorunda kalmazsiniz ama aklinizin bir kosesinde dursun
Yazıyı Paylaş!

9 Temmuz 2009 Perşembe

Joshua Radin ve Mindy Smith, henüz dinlemediyseniz hala çok geç değil...

İki şarkıcı da Türkiye de pek tanınmayan şarkıcılar. Aslında pek kısmını bile atabiliriz. O kadar az tanınıyolar yani!

Aslında benim de bu iki ismi keşfetmem çok şans eseri oldu. Sıkı bi Scrubs fanatiği olarak kaçırmadan izlediğim bölümlerden birinde (3. sezon 14. Bölüm) çok hüzünlü bir anda giren, ortama acaip bir hava katan müziği ve seslendiren kişinin sesini duyduktan sonra hemen google da buldum kim olduğunu. Şarkıyı özellikle MUTLAKA dinleyin:

Joshua Radin -- Winter

Her neyse adamın diğer şarkılarını da dinledim. Birkaç şarkısında süper sesi olan bir kadınla düet yapıyodu. İşte o bayan da Mindy Smith oluyor :) onun da hemen favori şarkımı yazıyım:

Mindy Smith -- Hurricane

İşte bu iki şarkıcı gerçekten ihtiyaç duyduğum çoğu anda bana çok şey verdiler. Belli mi olur belki sizin de o şarkılara ihtiyacınız olur bir gün, belki şimdi bile vardır. Tavsiyemi dinleyin, pişman olmazsınız :)
Yazıyı Paylaş!

İşte Süper Bi Anime; SLAM DUNK





Benim yaşımda olanlar, hele bir de basketbola ilgi duyarak büyüdülerse, mutlaka hatırlayacaklardır SLAM DUNK' ı. Hep okul saatlerine koymalarına rağmen elimden geldiğince izlemeye çalışırdım. O zamanların futbolda Kaptan Tsubasa neyse, basketbolda da Slam Dunk oydu.



Komik kısımlarına acaba küçükken de anlayıp gülebiliyor muydum çok merak ediyorum ama şimdi tekrardan izleme fırsatı bulunca ne kadar eğlenceli ve yaratıcı bir anime olduğunu çok iyi anladım.



Baş karakter olan, kızıl kafa Sakuragi Hanamichi' nin kız arkadaş edinmek için, daha önce hiç oynamadığı basketbola adım atmasıyla başlıyo herşey. Serseri, kabadayı ve kavgacı tavrı ve kızlara olan düşkünlüğünün üzerine her daim sergilediği sakarlıkları ve azmi de eklenince tadından yenmicek bişey çıkıyor ortaya. İzleme fırsatını bulamayanlara şiddetle tavsiye ediyorum...
Yazıyı Paylaş!

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Yurt Dışı Alışverişleri PAYPAL ile Güvende!


Bugün yurt dışından alışveriş yapmaktan çekinenler için süper bi önerim olacak...

Arkadaşlar çoğunuzun bildiği gibi yurt dışındaki her türlü ürün (giyim, elektronik) Türkiye deki aynı veya benzer ürünlerden çok daha ucuz. İşte ben bu olayı 2005 de keşfettikten sonra, o dönem herkesin korktuğu şeyi yapmaya karar vermiştim. İnternetten kredi kartı ile alışveriş! Hem de yurt dışından!!

İlk başta kulağa korkutucu gelebiliyo di mi? Mesela "biri bizi kandırırsa paramızı nası geri alabiliriz ki?" Veya "kredi kartı bilgilerimi öğrenirlerse yanarım!" gibi endişeleri geride bırakıp bir araştırma yapmaya karar verdim. Alabileceğim çoğu ürünün www.ebay.com sitesinde olduğunu farkettikten sonra site içinde biraz araştırma yaptım. Adamların ödemeler için kullandığı ayrı bir siteleri vardı. Bu sitenin adı:

www.paypal.com

Hemen üye oldum. Giriş sayfasındaki tanıtımlar oldukça iddiali ve güvenilir geldiği için hiç tereddüt etmeden limiti yüksek bir kredi kartının tüm bilgilerini siteye girdim. Aradan tam 4 yıl geçti ve ben 500 e yakın alım yaptım. Şu ana kadar tek bir sorun yaşamadım.

Başıma gelenlerden çok korktuğum zamanlar da oldu tabi. Mesela ebay sitesinde bazen sahte, sadece insanların paralarını kapıp kaçmak için aslında ellerinde olmayan ürünleri satan kişiler var. Birkaç kez onlarla yüksek miktarlarda alışveriş yapma gafletinde bulundum. Sahtekarlıklarını, ürünün gelmemesi ve profillerine bırakılan yorumlar sayesinde anladıktan sonra, hemen paypal sitesine başvuruda bulunup, ödediğim paranın tarafıma geri iade edilmesini talep ettim. Her seferinde de haklı olduğum kolaycca ortaya çıktığından ödediğim paraları kuruşu kuruşuna kredi kartıma geri yüklediler. Adamlar bu konuda uzman yani. Müşteri memnuniyeti de ön planda.

Her geçen gün yeni alışveriş siteleri ödeme seçeneklerinin arasına paypal' ı ekliyo. Ebay.com dışında benim en çok işime rapidshare.com dan abonelik alma faslında yaradı.

Eğer siz de yurt dışından ucuza alışveriş yapmak istiyosanız, güvenebileceğiniz yegane siteyi artık biliyorsunuz. İyi alışverişler...
Yazıyı Paylaş!

Konsept Arabalar # 1 - GTbyCitroën YOK ARTIK CITROEN YANİ! BU NEDİR YA!!! MÜKEMMEL!






İlk internette gördüğümde resmen şok olmuştum! İnaılmaz bir araba, daha concept halinde ama şimdiden çoğu insanın aklını uçurmuş durumda

Ben fazla birşey söyleyemeyeceğim için direk haberden alıp yapıştırıyorum bilgileri, siz isterseniz resimlerle yetinin...



Besson Paris’te tam ölçekli bir model olarak ortaya çıkan otomobilin sınırlı sayıda üretileceğini doğruladı ve “Şimdilik sınırlı sayıda, muhtemelen 20 adet üretmeyi düşünüyoruz” dedi.



Otomobil geçen yıl yalnızca sanal bir dünyada gerçekten var olduğu fikrini temel alan bir dizi meraklandırıcı reklam vasıtasıyla tanıtıldı. GTbyCitroen, Sony Playstation’ın kült otomobil simülasyon oyunu Gran Turismo 5’te dikkat çekici bir şekilde yer alıyor.



Fuarda sergilenen tam ölçekli model, süper spor bir otomobil için büyük sayılabilecek 4.96 metre uzunluğa, 2.08 metre genişliğe ve 1.09 metre yüksekliğe sahip



GTbyCitroen büyük bir arka kısıma ve 21 inçlik alüminyum jantları akıcı bir şekilde saran büyük çamurluklara sahip olacak şekilde tasarlanmış. LED gösterge paneli bilgileri sürücüye iletiyor ve martı kanadı kapılar da içeriye ve dışarıya kolay erişim sağlıyor. Eğer araç üretilirse, ya Ford ya da GM yapımı bir V8 motora sahip olacak.
Yazıyı Paylaş!

CARTER MAGIC İLE YÜZÜK İSTİYO, AMA HİDO' SUZ ÇOOOOOK ZOR


NBA' de sezon bitti ve draftlarla birlikte takaslar da başladı. Bizim spor basınını ve tabiki bizleri en çok meşgul eden, kuşkusuz Hidayet' in ne karar vereceği yönündeydi. 5 yıl için 36 milyon $ veren Orlando' yu haklı bir şekilde elinin tersiyle itti ve kendine takım aramaya başladı. (haklı bir şekilde diyorum çünkü kendisini pek sevmesemde, geçen sezon NBA finaline takımı taşıyan oyuncu Hido' ydu. O oyunda yokken mal mal oynuyolar, o oyuna girince toparlanıyolardı, hele Bryant' a yaptığı blok senelerce jenerik olur. neyse işte böyle bir adama sen 5 yıl için 36 milyon $ vericen ama gidip Lewis gibi işe yaramaz, ruhsuz ve bence kazma bi sutör oyuncuya 7 yıl için 108 milyon $ dolar vericen! e adam da haklı çeker gider!) Herkes tamam Portland' a gidiyo derken, Hidayet mantıklı bir kararla Toronto Raptors' ı seçti. 5 yıl için 50 milyon $ dolardan fazla verdikleri söyleniyo. Ayrıca Raptors, NBA' in kadrosunda en çok avrupalı oyuncu bulunduran takımı, bu da bir artı Hidayet için. Gelin görün ki vasat bir takım olan Raptors' ta, Hido playoff ilk turunu bile görürse öpüp başına koymalı. Portland ile belki konferans finali bile oynayabilcekken, Raptors' ta playoff bile garanti değil.



Dönelim başlığımıza ve makalemizin asıl içeriğine. NBA' deki favori oyuncum Vince CARTER ("melih carter", anlıyosunuz artık di mi? sormayın şu soruyu) New Jersey NETS takımından, Hidayet' in terkettiği Orlando Magic' e bir bakıma kurtarıcı ve göz boyayıcı olarak takas edildi. Hidayetsiz bir Orlando' ya ne yazıkki geçen seneki başarıları yaşatamıcaktır. Mükemmelleştirdiği şutu ve geçirdiği sakatlıklara rağmen ara sıra sergilediği akrobatik smaçları bile, Hido' nun geçen sene o takıma verdikleri karşısında değersiz kalacaktır. Keşke diyorum Hido bir sezon daha oynasaydı da, yüzüğü en çok hakeden oyunculardan biri olan VINCE CARTER da o sevinci yaşayabilseydi. Heralde Carter, Hido' nun boşalttığı 15 numaraya çoktan çökmüştür bile :) Umarım beni yanıltır da Hido' nun katkısının bir benzerini sergileyip, yüzüğü parmağına takar...
Yazıyı Paylaş!

İLK DURAĞIM COUTANCES, FRANSA






Okul bittikten sonra ne yapacaksın diye sorduklarında aklıma ilk gelen şey yurt dışına gitmek olurdu. Bu sene artık son sınıfta olduğum bilincine vardıktan sonra yurt dışına nasıl gidebilirim diye iyice araştırmaya başlamıştım. En sonunda süper bi program bulmayı başardım. Devlet Planlama Teşkilatı ve Ulusal Ajans' ın organize ettiği AVRUPA GÖNÜLLÜ HİZMET/EUROPEAN VOLUNTARY SERVICE programını keşfettim. En basit tabirle size açıklamaya çalışıyım:

Yurt dışında gönüllü bir hizmette çalışıyorsun, sana cep harçlığı, kalacak yer veriyolar. Buradan giderken alacağın uçak biletinden, oradan gelirken alacağın uçak biletine kadar heeeeeeeer şeyi DEVLET babamız ödüyor saolsun :)) sen sadece orada sana verilen işleri yapıyosun, gittiğin ülkenin yerel dilini öğrenmek için sana verecekleri BEDAVA dil kurslarına katılıyosun ve verdikleri harçlıkla, haftasonları hep izinli olduğun için, gezebildiğin kadar geziyosun. İster başka bir avrupa birliği ülkesine git gez, ister bulunduğun ülkeyi keşfe çık sana kalmış. İşte olayım budur :)

DAHA FAZLA AYRINTI İSTEYEN ARKADAŞLAR VERECEĞİM LİNKLERE MUTLAKA BAKIN:

www.kasifiz.biz

www.avrupagonulluhizmeti.info

BU SİTELERDE BÜTÜN CEVAPLARINIZ VAR

Evet devam edelim,

Ben ilk hedefim doğal olarak İspanya idi. Sadece oraya gitmek istiyordum, belki Portekiz de olabilir diye düşünüyordum. Ama sonra uzmanlarla konuştum ve çemberimi genişletmeye karar verdim. O nedenle İspanya, Portekiz, Fransa, İtalya ve Belçika' ya başvurular yaptım. 2000 e yakın mail yolladım bu ülkelerdeki projelere toplamda. En sonunda Fransa' nın kuzey batısında, Normandiya bölgesinde küçük ama güzel bir kasaba olan COUTANCES' den olumlu bir mail aldım. Benim başvurumu kabul etmişlerdi ve 1 yıllığına orada çalışmam için beni çağırıyolardı. Hemen yazışmalar yapıldı ve böylece avrupa kapısını aralamış oldum. Eskiden beri Fransızca öğrenmeyi çok istemiştim ama hep zor geldiği için vaz geçmiştim, artık zorunlu olarak öğreneceğim :) Şimdi gideceğim tarih olan Ekim ayını bekliyorum. Umarım bir sorun çıkmaz ve ben de 1 yıl boyunca güzel ve rahat bir şekilde Fransa' da yaşar, diğer istediğim tüm ülkeleri de şengen vizem sayesinde gezip görebilirim. Resimlerden gideceğim yer olan Coutances' e bakabilirsiniz.




Bitanecik sevgilim, Aslım da benim gibi bu programa başvurdu ve o da İspanya' ya PALMA de MALLORCA' ya gidiyor. (benden daha şanslı çıktı çakal) Amacımız, boş vakitlerimizi denk getirip, her ay avrupanın başka bir ülkesinde buluşup gezmek ve oraları fethetmek :) Harika olucak gerçekten :))
Yazıyı Paylaş!

SİZ OLMASANIZ BİZ NE YAPARDIK!


Günümüzün gençlerine, internet ve bilgisayar için bulunmuş en iyi program veya siteleri söyleyin deseler, eminim ki %90 kadarı msn, facebook, yonja veya hotmail' den başka bir cevap vermiceklerdir. Ama onların bu fikirlerine katılmayan bir genç olarak bu övgüleri hak eden 2 siteyi burada yüceltmek istiyorum.

herkesin en umutsuz veya sıkıntılı anında yardımına koşan mucizevi arama motorumuz:

GOOGLE

ve öğrencilerin kurtarıcısı, araştırmacıların ilk adresi olan, güvenilir ve bilgi deposu kaynağımız:

WIKIPEDIA

Gerçekten özellikle öğrenci olduğum yıllarda bu iki site olmasa mezun olamazdım diyecek kadar ileri götürebilirim bu işi. O kadar araştırma, sunum konuları, son anda akla gelen sınav konuları, aklıma takılan ve cevabını kimsenin bilmediği sorular. Onlar olmasaydı bunlarla uğraşırken bize kim yardımcı olacaktı? Geçen yıl wikipedia yı o kadar sömürmüştüm ki, ve notlarıma da o kadar katkısı olmuştu ki, 5 dolar bağış bile yaptım, evet gerçekten bunu yaptım ve çok mutluyum :) Bu siteleri kuran ve her gün canla başla çalışıp, içeriklerini geliştiren insanlara yürekten bir teşekkürü her daim borç bileceğim...

(bu arada facebook' un da hakkını vermek lazım, baya iyi bi site o da)
Yazıyı Paylaş!

Film Inceleme - Transformers 2 : Revenge of Fallen



Geçen hafta TRANSFORMERS 2 : REVENGE OF FALLEN' a gittim. Çocukluğumdan beri robotların hastasıyım. Oyunları olsun, koleksiyonluk figürleri olsun her şeyi alırım. İlk film öncesinde inanılmaz heyecanlıydım. Filmden çıktığımda ise ağlamak üzereydim. Film mükemmeldi, inanılmazdı. 2 saat civarında sürmüştü ama bana çok az gelmiş, adeta tadı damağımda kalmıştı. İkinci film olaağını öğrendiğimdeki tepkilerimi tahmin etmek güç olmasa gerek :) ilk geldiği haftadan gideceğime kendime söz vermiştim. Öyle de yaptım. Kalktım Semih le beraber bi güzel izlemeye gittim. Şahsi fikrim film MÜKEMMEL, OSCARLIK, KUSURSUZ! du diyemicem. Ama bu demek değilki film kötüydü. Film harikaydı. Beklentilerimi tamamen karşıladı ve bana çok güzel 2 saat yaşattı. Verdiğim paraya asla pişman olmadım, hatta bir kez daha gidebilirim bile. Ama internette ve diğer platformlarda Transformers 2' ye yapılan acımasız yorumlar beni deli etti adeta! Tamam film şaheser diil ama ne bu öfke arkadaş! Ben eğlenmeye gittim, ve de istediğimi aldım. Kısacası hala bu filmi izlemediyseniz ve kötü yorumlar nedeniyle gitmemek gibi bir düşünceye kapılıyorsanız, hemen bu düşüncelerden kurtulun ve gidip o filmi izleyin. Sadece Bumblebee ve Optimus Prime' ın o dev ekranlarda ne kadar süper işler yaptıklarını bile merak etseniz, sinemaya gitmek için yeterli motivasyonu bulursunuz. Güvenin bana...

Ha bide "MEGAN FOX", başka bişey demicem beyler... :)
Yazıyı Paylaş!

7 Temmuz 2009 Salı

İşte Önümde Bomboş Bir Sayfa ve Sürprizlerle Dolu Hayat


İşte en sonunda baştan beri hedef olarak belirlemiş yerdeyim. 5 yıllık eğitimin ardından, derslere girdiğim en son yer olmasını umut ettiğim üniversiteden mezun oldum. Üniversiteli olmaya çalışırken ki çabalarıma değdi mi derseniz, değdi bence. Çok mu mükemmeldi? HAYIR! Daha en başında devlet üniversitesi olmasının getirdiği imkansızlıklar ve saçmalıklar silsilesi insanı yeterince yıpratıyo. Üstüne kampüs demeye bin şahit gereken, beton bloklarla kaplı, bir futbol sahası büyüklüğünde bile olmayan mekanımız ayrı bir efsaneydi. Yani şimdi ne demek bu falan demeyin. Kapasitesinin çok çok üzerinde bir miktarda öğrenci barındıran, her tarafı beton grisi olan, çim veya ağaç olgusunun her sene azaldığı bir yerden bahsederken başka birşey söylemek gelmiyo içimden işte! Neyse işte bir sürü aksaklık vardı ama şimdi ohooo hepsini yazmaya üşenirim valla. Güzel yanlara geçelim tabi :) Hayatım boyunca unutmayacağım, hepsinden az ya da çok birşey öğrendiğim, arkadaşım diyebileceğim insanlarla tanıştım tabiki. Aralarında en fazla değer verdiğim 3 kişi oldu kuşkusuz. Biri bayan, diğer ikisi erkek olan bu şahıslar kendilerini bileceklerinden ayrıntıya gerek yok :) Sonra, şu sıralar milletin öğrenmek için öldüğü İspanyolca' yı Türkiye standartlarında öğrenebileeğim kadar öğrendim. Üstüne temel seviyede de olsa Portekizce yi de koydum :) Ah bide Japonca' yı da kapsaydım...

En rahat senem kuşkusuz hazırlık senesiydi. Sonraki sene 1. sınıf beni göçertti adeta! Ortalamam 1.79 lara kadar indi, 4 dersten kaldım! Kabus gibiydi. Ama sonra o özel bayanla tanıştım ve herşey yoluna girdi. Onun sayesinde çabucak toparlandım. Sonraki seneler giderek zorlaşıyo gibiydi. Hızla geçen zamanın ardından bir baktım ki gelmişim son seneme. İlginçti, çünkü en zor olmasını beklediğim sene, en rahat geçirdiklerimden biri oldu. Tabi bunda artık İspanyolca' ya hakim olmanın ve son sene olması nedeniyle hocaların bizi kasmamaları da etkili oldu. Amaaa o bitirme tezi yok muydu!!! XVI. Yüzyıl İspanyolcası ile yazılmış, Mateo Aleman isimli herifin ünlü pikaresk romanı GUZMAN DE ALFARACHE' nin 3. bölüm çevirisiydi tezimin konusu. Açıkçası hazırlıktan beri tez konusunda tek bir fikrim vardı. O da ne olursa olsun çeviri tezi yapmaktı. Çünkü bi düşünün yapmanız gereken şey için ne araştırma yapmanıza gerek var, ne de hocanızın peşinde kaynak peşinde koşturmaya. Sana verilen kitabı al çevir ve mezun ol. Ne güzel di mi? HAYIR! Hiç de güzel değilmiş. Yanlış anlaşılmak istemem, hala tez konusunda çeviri benim için tek seçimdir. Ama mümkünse yaşadığım yüzyılda ortaya çıkan bir eser olsun. Her neyse, 2. sınıfın sonunda aldığınız tezinizi, son seneniz olan 4. sınıfın son 2 ayında yapmaya başlarsanız, biraz sıkışmanız muhtemel! :) İşte dostlarım, ben de tam öyle yaptım. Orjinal kitabı görmeden kimse yaşadıklarımı anlayamaz, boşverin geldi geçti işte. (bu arada 2 ayda yapılmış bir çeviri tezinden 90 almak gerçekten önemli birşeydir bunu da belirtiyim)

Hep mezun olmuş arkadaşlarıma özenirdim okul devam ederken. Sorardım; "Öğrenci olmamak nası bişey?" diye. Artık ben de biliyorum. Bir daha ödev hazırlamak YOK, sınavlara sabahlara kadar çalışmak YOK. Ama artık arkadaşlarımla geçireceğim o güzel günlerim de yok. Ders çıkışı sinemalar, yemekler, PES oynamalar... Aslında öğrenci olmakmış hayattan zevk çıkarmak için zaman bulmanı sağlayan. Ben bunu azıcık geç farkettim, belki de fırsatları göremedim. Malup futbolcuların dediği gibi ; "Önümüzdeki maçlara bakıcaz".

Asıl hayat şimdi başlıyor, asıl arkadaşlıklar şimdi belli olacak. Acaba 10 yıl sonra bu gün nerde ve ne yapıyo olcam? Umarım şu an oturduğum yerde olmam :)
Yazıyı Paylaş!
Related Posts with Thumbnails