10 Ağustos 2011 Çarşamba

Bloga Yazılcaklar

Aslında sürüyle şey var bloga yazmak istediğim, yazmam gereken veya yazıp rahatlayacağım. Ama gelmiyo içimden yazmak, anlatmak. Biraz üşendiğimden, biraz yazdıklarımın internet ortamında herkes tarafından görülebilecek olmasından ve biraz da yazsam da ne olacak ki? mantığından.

Neyse umarım yakın bir zamanda atarım bu miskinliği üzerimden ve yine karalarım iki üç şey buraya. O zaman kadar, hala takip eden varsa eğer, görüşmek üzere.

Melih
Yazıyı Paylaş!

10 Haziran 2011 Cuma

Panda' nın Müslüm Baba Reklamına Karizma Rötuşu



Son bir aydır dondurma markası Panda' nın ünlüler oynatarak yaptığı reklamlar tvlerde yayınlanıyor. Panda reklamlarında oynayan ilk ünlü Hande Yener olurken, birkaç hafta sonra bu sefer reklamların favori ismi Müslüm Gürses bu reklam kampanyasında yerini almıştı. Müslüm Gürses reklamda "Hem büyükleYe hem küçükleYe işte nefis donduYma, panda panda panda, panda enfes donduYma" şeklinde Panda' nın cingılını söyledikten sonra maskot panda ayısı "size baba diyebiliy miyim Müslüm Baba?" diye sorduğunda ise "babalık mabalık kalmadı pandacığım, ben de çocukluğuma döndüm, Y haYfini söyleyemiyoYum aYtıııık" diye konuştuğunda eminim herkes biraz şaşırmış ama takiben tebessüm etmiştir. Yılların Müslüm Babası ekrana çıkmış, R leri söyleyemeyen bir çocuk misali Y harfi ile konuşurken, üstüne bir de babalık kalmadı diyordu.

Ben Müslüm Gürses' i şimdiye kadar dinleyen biri olmadım hiç, ama saygı duyarım, asla kötülemem. Panda reklamındaki bu rol ise onun ne kadar sorunsuz ve kaprissiz bir insan olduğunu gösteriyordu bence. Ta ki o reklamları bugün tekrar ama büyük bir farkla izleyene kadar.

Sanırım bu reklam yayınlandıktan sonra belli bir kesimin ciddi tepkisini çekmiş olacak ki, reklamı asıl özel kılan kısımlar olan Müslüm Baba' nın R leri Y olarak söylediği kısımların çoğu çıkarılmış, markanın mottosu olan "Panda enfes donduYma" olarak olarak söylenen kısım ise "Panda enfes donduRma" olarak rötuşlanmış. Bence hoş olmamış, bir işe başlıyorsanız sonuna kadar gideceksiniz. Ama bu olaya bir de Müslüm Gürses fanatiklerinin gözünden bakmak gerek tabi.

Neyse kısacası güzel ve eğlenceli bir proje normal bir reklama dönüşüp bütün ayrıcalığını, özelliğini kaybetmiş. Sonradan pişman olunacak şeyleri önceden iyi düşünüp işe başlamak gerekmiş demekki...

hala izlememiş olan azınlık için reklamın videosu:

muslum gurses - panda reklam filmi | izlesene.com

Yazıyı Paylaş!

4 Haziran 2011 Cumartesi

Film İnceleme - THOR


İşte başka bir MARVEL harikası karşımızda. Gelecek senenin belki de en çok merakla beklenen filmi olan "The Avengers" kadrosundaki süper kahramanların bireysel filmleri teker teker vizyona giriyor. Bu seferki kahraman ise Şimşek Tanrısı THOR

Öncelikle bilmeyenler için Thor' un kim olduğunu söyleyeyim. Thor; iskandinav mitlojisinde en güçlü tanrı olarak kabul edilir. Şimşek tanrısıdır ve silah olarak yıkım gücü fevkalade olan bir çekice sahiptir.

Thor filminin 3-4 ay önce başlayan fragmanlarından çok etkilenmiş ve adeta mayıs ayının gelmesini iple çekmiştim. Sinemada süper kahraman yapımlarını izlemek benim için her zaman ayrı bir tutku olmuştur. Iron Man, Incredible Hulk gibi son yıllarda yapılan bu tarz filmlerin yükselen kalitesi bu film için büyük beklentiler yaratmama neden olmuştu. Geldiğinin ilk haftası gittim filme ve tamamen aksiyona ve kaliteye doymuş olarak çıktım salondan.

Filmin hikayesine hafiften değinecek olursak, Thor babasının yerine geçip kral olacağı gün, krallığa buz ırkı tarafından bir saldırı gerçekleşiyor ve tüm seramoniyi bir kenara bırakılıp düşmanlar alt ediliyor. Thor böyle bir saldırının karşılıksız kalmaması gerektiğini savunarak babasına karşı saldırı yapma önerisinde bulunuyor ama kral Odin bunu kabul etmiyor. Thor babasını dinlemeyerek kendi kafasının dikine gidiyor ve arkadaşlarından oluşan ekibi toplayıp buz ırkı diyarına giderek karşı saldırı başlatıyor. Babası bunu öğrendikten sonra bu sorumsuzluğunu cezalandırıyor ve tüm güçlerini elinden alıp dünyaya sürgüne yolluyor. Ve ardından Thor' un inanılmaz güçlü silahı Mjöllnir' i (çekiç) de evrende bir köşeye yollayıp bu gücü hakedecek kişinin Thor' un tüm güçlerini alabileceğini söylüyor.

Daha fazla detayla önemli noktalar için spoilerlar yazmak istemiyorum ama filmn başlangıcı bu şekilde oluyor.

Filmde Thor' u oynayan Chris Hemsworth role cuk oturmuş! Adam sanki bu rol için bekliyormuş. Filmi izleyince siz de aynı kanıya varacaksınızdır. Ayrıca Hemsworth' ün bu film için özellikle kas egzersizleriyle çok başarılı bir iş çıkardığını söylüyor ve sahip olduğu vücudu hafiften kıskanarak çok saygı duyuyorum! Thor' un babası Odin rolündeki Anthony Hopkins de tam bir kral duruşuyla rolün üstesinden ustalıkla geliyor. Filmde diğer dikkat çekici karakter ise bilim kadını Jane Foster' ı canlandıran Natalie Portman.

Film Ankara' da sadece 3 boyutlu gösterildiği için Real 3D ya da IMAX teknolojilerinden birini seçmem gerekiyordu, çok düşündükten sonra Cinebonus Real 3D' yi seçtim ve çok memnun kadığımı söylemeliyim.

THOR filmi bu aksiyon, bilim kurgu ve süper kahraman tarzı filmleri sevenler için mükemmel bir seçim olacaktır. Tereddütünüz varsa düşünmeyin bile derim, 115 dakikalık bir şaheser sizi bekliyor.

Thor karakterini seneye Avengers filminde tekrar izleme şansına kavuşacağız. Ama bu sefer yanında Iron Man, Hulk, Captain America, Black Widow, Hawk Eye gibi kahramanlar da olacak ve eminim o film tadından yenmeyecek!

Bu arada önemli bir not; Marvel yapımı filmlerin hemen hemen hepsinde bulunan cast yazılarının sonundaki "Bonus Görüntüleri" izlemek için mutlaka salonda kalın. Film bittiği ve ışıklar yandığı anda salondan çıkanlar, bir sonraki filmler için ipucu verecek sahneleri kaçırıyorlar. Yapılcak en iyi şey, oyuncu isimleri ekranda kayarken müziklerin tadını çıkarın ve son sahneyi bekleyin.

İşte Thor filminin bir fragmanı da aşağıda;

Yazıyı Paylaş!

1 Haziran 2011 Çarşamba

Kitap Tavsiye: Açlık Oyunları ( The Hunger Games )


Henüz okumayı bitirmiş olduğum Suzanne Collins’ in elinden çıkan “Açlık Oyunları” üçlemesinden biraz bahsetmek istiyorum.

Hikâye yakın bir gelecekte geçiyor. Capitol ( başkent ) şehrinde bulunan hükümetin himayesi altındaki, şehrin dışına sırayla konuşlandırılmış 13 farklı mıntıkanın var olduğu bir düzen söz konusu kitapta. Her mıntıkanın Capitol tarafından adanmış farklı görevleri var bu düzende. Mesela bir mıntıka tamamen balıkçılık yaparak Capitol’ a balık ürünleri sağlarken, bir mıntıka tarım ürünleri, bir mıntıka teknoloji ürünleri ve bir diğer mıntıka ise kömür sağlıyor ve böylece Capitol halkının lüks yaşamlarını devam ettirmelerini sağlıyorlar. Kitabın temel konusu kömür sağlamakla görevli 12. mıntıkadan bir genç kız etrafında şekilleniyor.

Capitol, sömürgeci ve çok katı kuralları olan bir hükümet. Geçmişte bu acımasız düzene daha fazla dayanamayıp topluca ayaklanarak isyan gerçekleştiren, fakat Capitol tarafından durdurulan mıntıkalardan, 13. mıntıka yok ediliyor ve kalan diğer tüm mıntıkalara yaptıkları hatayı hiç unutmamaları için ömür boyu sürecek bir ceza veriliyor. Bu cezaya göre, her mıntıka belirlenen zamanlar geldiğinde 12–17 yaşları arasında bir erkek ve bir kız çocuğunu kura ile belirleyip, adı “AÇLIK OYUNLARI” olan ve sonunda sadece bir kazananın olacağı, ölümcül bir oyuna yollamak zorunda kılınıyor. Bu oyunla birlikte Capitol’ ın amacı, “istediğimiz zaman sizin en sevdiğiniz varlıkları bile elinizden alırız” diyerek muhtemel bir ayaklanmayı önlemek oluyor.

Hikâye, başkahraman olan 12. mıntıka sakini Katniss Everdeen isimli kızın ağzından anlatılıyor.

Daha fazla ayrıntı verip kitabın heyecanını kaçırmak istemiyorum. Suzanne Collins’ in akıcı anlatımında kitabı bir an için bile elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Hikâye üçleme şeklinde yazılmış ama ilk kitaba başladığınız ile üçüncü kitabın son sayfasına gelmeniz arasındaki sürenin ne kadar kısa olduğuna siz de şaşıracak, hatta benim kadar severseniz, kitap bitmesin diye üçüncü kitabı yavaş yavaş okumak isteyeceksiniz. Üçlemeyi bitirdikten sonra bir boşluk yaşamanız da muhtemel. Kitaplar çabuk bitiyor evet ama ortalama 300–400 sayfa her biri.

Kitabı okuyup beğenenler için bir de müjdeli haber : Açlık Oyunları o kadar beğenildi ki 2012 yılında filmi geliyor. Çekimler başladı ve şu anda popülarite açısından 2012’ nin en çok beklenen filmleri arasında. Eğer kitaba başlamadan, filmde karakterleri canlandıracak oyuncuları görmek ve kitabı okurken karakterleri bu şekilde gözünüzde canlandırmak isterseniz, buyurun oyuncuların resimlerinin olduğu listeye buradan ulaşabilirsiniz:

http://www.imdb.com/title/tt1392170/
Yazıyı Paylaş!

31 Mayıs 2011 Salı

Galatasaray ve Transfer Mevsimi

Geride bıraktığımız Adnan Polat yönetimleri tarafından yönetilen ve çoğunlukla hayal kırıklığı ile sonuçlanan (özellikle son 2 sene) transfer dönemlerinden sonra, Ünal Aysal’ ın seçilmesi bir bakıma çok hareketli ve başarılı bir transfer dönemi demekti birçoğumuz için. Başkanlık oylamasına kadarki dönem zarfında Aysal’ ın yaptığı açıklamalardan da bunu çıkarmak mümkündü.

O beklenen kurtuluş günü geldi ve Ünal Aysal Galatasarayımız’ ın yeni başkanı oldu. Hepimizde doğal olarak bir heyecandır gidiyordu, her sabah “acaba bugün o flaş transferlerden biri açıklandı mı?” diye açtık interneti, spor haberlerini. İlk transferimiz Elmander oldu. Beklentilerimiz o kadar büyümüş ki, 2-3 sene önce peşinden çok koştuğumuz bu kalbur üstü İsveçli forveti fazla önemsemedik bile. Ardından asıl bomba patladı ve sene başından beri iddia edildiği gibi Selçuk İnan imzayı attı. Hem de bana göre Türkiye’ nin şu andaki en kaliteli orta saha oyuncuları içinde ilk 3te olan bu adam bedavaya geldi! Herkeste bir coşku doğal olarak. Hem en sorunlu bölgemize en kaliteli adamı almış hem de bu adamı fenere kaptırmamış olmanın sevinci vardı. Sonra mı? İşte sonrası…

O zamandan itibaren oturup rakiplerimizin yaptığı nokta atışı transferleri izleyip kıskanma, içimizin yanması dönemi başlamış oldu. Hani son senelerden alışık olduğumuz ama bu sene yaşamayız dediğimiz dönem. Yönetimimiz Selçuk İnan transferinden sonra sanki “bu transfer sizi bi süre oyalasın, en kaliteli Türk oyuncularından birini aldık daha ne” der gibi aktiften pasif duruma geçiverdi. Beşiktaş bizim geçen sene peşinden koşup da alamadığımız gurbetçilerden Veli Kavlak ile anlaşırken, diğer istediğimiz gurbetçi Yasin Pehlivan’ da Gaziantepspor ile anlaştı. Bunun dışında yine geçen sene çok isteyip de alamadığımız Mustafa Pektemek de Beşiktaş’ ın kaliteli yerli-genç rotasyonuna katıldı. Fenere baktığımızda ise yine bizim almak istediğimiz Orhan Şam ve nabız yokladığımız Serdar Kesimal’ ı kadrosuna kattı. Zaten kaliteli olan ve az gol yiyen defansa böyle kaliteli oyuncular da ekleyerek çok doğru hamleler yaptı. Ha Galatasaray mı?? Bu transferleri izlemekle meşguldü. Galatasaray taraftarı mı? “Bu transferleri biz neden yapamadık, hani 3 büyüklerden en kötü yerli rotasyonuna sahip takım olduğumuz için öncelikle kaliteli ve genç yerli oyuncu transferi yapacaktık?” diyerek içleri yanıyordu.

Şimdi çoğunuz “daha transfer dönemi yeni başlıyor, biraz bekle de eleştir” diyebilirsiniz. Tabi bekleyelim, piyasada kaliteli yerli ve genç oyuncu kalmayana kadar bekleyelim. Bir Selçuk ile bitmiyor bu iş ne yazık ki. Tamam helal olsun, süper bir transfer ama tamam bitti, sıradaki diyoruz artık. Galatasaray formasını güvenle ve iç rahatlığı ile teslim edebileceğimiz, bizi arenaya sicim gibi yağmurda da, karda buzda da, kavurucu sıcakta da çekecek transfer istiyoruz. Drogba Drogba deniyor, Drogba gelse mükemmel olur ama çok zor, Reina deniyor, artık boyu 1.90-1.95 in üstünde kaleci almayı deneme zamanımız gelmedi mi? Alt yapıdan bu sene kaç oyuncu A takıma çıkacak? Peki yerli bir forvet takıma katılacak mı? Cenk Tosun için artık çok mu geç?

Bir de Cem Sultan problemi var. Bu çocuk altyapı liglerinde bütün Galatasaray rekorlarını ele geçirmiş, çok başarılı bir adam. Sonuna kadar koyu Galatasaraylı, Servet ile yaşadığı probleme bir şey diyemeyeceği, iki tarafta suçlu ama Terim bu çocuğu bir güzel yola getirir. Asıl sorun ne biliyor musunuz? Cem Sultan’ ın Galatasaray ile sözleşmesi bugün bitiyor. Yani bu çocuk yarın istediği takımla bedava anlaşıp gidebilir, kimse de ne yaptın diyemez. Giderse çok yazık.

Neill, Kewell, Zapata gitti. Cana ve Pino gidecek, Stancu da gidici diyorlar (ama ben bu genç Rumen’ in biraz daha kalmasından yanayım, Steau’daki gollerini izleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız). Ama soruyorum size, gidecek denen Culio’ nun günahı ne?? Geçen sene en kaliteli yabancımız Culio idi. Şimdi adamı böyle mi mükâfatlandıracağız? Bu adamdan daha iyisi gelecekse tamam amenna ama saçma yabancılar getirilecekse bu adam mutlaka tutulmalı takımda.

İşte bir transfer dönemine daha başlıyoruz ve elde var 2. Rakiplerle karşılaştırdığımızda çok çok gerideyiz. Biran önce somut adımlar atılmalı ve yüzümüzü güldürecek adamlar gelmeli, aksi takdirde her şey için çok geç olacak ve alacak kimse kalmayacak. Ben son birkaç sezondan sonra, bu sezon da kalitesi en düşük büyük takım olarak lige başlama rezaletini görmek istemiyorum, hiçbir Galatasaraylı’ nın istemeyeceği gibi.

Haydi Ünal Aysal, sana güveniyoruz…
Yazıyı Paylaş!

29 Mayıs 2011 Pazar

Benim Olacaksın Er ya da Geç!!

Ben kendimi bildim bileli bi teknloji manyağıyımdır. Cep telefonlarını da ayrı sevmeme rağmen, bu yaşıma kadar (30 a yakın bi yaştayım bu arada) "aman tanrım bu telefonu mutlaka almalıyım!!!" moduna hiç girmemiştim - ta ki geçen aya kadar!!! Evet artık ne istediğimi çok iyi biliyorum ve birkaç üst model çıkıp benim aklımı yine karıştırmadan önce O' na sahip olmalıyım.

Bayanlar ve Baylar... karşınızda HTC DESIRE S..........





Ürünün özelliklerini bi siteden araklayıp buraya kopyala-yapıştır bile yapamayacak kadar üşengecim, o nedenle fotoları beğenenler google a ismini yazıp araştırsın. Telefon mükemmel bir görünüme sahip. Hey Iphone manyakları, bu sözüm size, 2000 liralar bayılıp aldığınız o telefondan daha ucuz olmasına rağmen, sizde olmayan bir sürü özelliği barındıran, daha kaliteli, android işlemcili ve hafıza kapasitesini istediğiniz gibi arttırabileceğiniz bu harika cihazı denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum, vazgeçemeyeceksiniz! Mesela içindeki HTC Sense özelliği, google maps eklentisi, HD kayıt yapan kamerası ve artık apple store dan aşağı kalmayacak kadar geniş seçeneği ile android store desteği telefona değer katan önemli öğelerden sadece birkaçı.

İşin tek can sıkıcı tarafı, piyasa girmiş olmasına rağmen sadece vodafone satabiliyor bu telefonu Türkiye' de. 24 ay 49 lira gibi bence makul bir anlaşmayla satıyolar ama en büyük sorun vodafon kullanmak gerekmesi (ki ben sıkı bir turkcellci olarak asla yapmayacağım birşey oluyo bu) Bu nedenle bekliyorum ki Türkiye pazarına düşsün. Fiyatını 1200-1300 arası bekliyorum. Evet kulağa pahalı geliyo ama bu yaşıma kadar 300 lira ortalamalı telefonlarla 4er 5er sene idare etmiş biri olarak, taksit avantajımı da kullanıp bu parayı bu telefona vermekte bi sakınca görmüyor hatta üstüne hakettiğimi bile düşünüyorum.

Telefonu aldığımda ayrıca değerlendiricem, o zaman kadar geeeeeeeeeel desire s geeeeeeeel gel...
Yazıyı Paylaş!

17 Mayıs 2011 Salı

11 YIL SONRA BİLE GÖZLERİM YAŞARIYORSA...



Bugün televizyonun başına kurulup da tam 11 yıl önce oynanan o maçı tekrar başından sonuna kadar sıkılmadan izleyip, Popescu' nun penaltısından sonra spikerler eşliğinde ben de HALA göz yaşı dökebiliyorsam, 11 yıl geçmiş-geçmemiş umrumda olmadan hala o günkü sevgiyle bağlıysam bu takıma hatta belki daha fazlasıyla, son senelerdeki tüm hayal kırıklıklarını görmezden gelip aynen bu yolda yürümeye devam edebiliyorsam, bu GALATASARAY AŞKI değil de nedir? Her sene olduğu gibi seneye de bu maçı oturup izlediğimde penaltılar sonunda o coşku yaşandığı anda yine gözyaşlarımı tutamayacağım ve bununla sonuna gurur duyacağım.

BUGÜN 17 MAYIS, yani GALATASARAYIMIN UEFA Kupası' nı kazanmasının 11. yıldönümü. Başka bir Türk takımının yanından bile geçemediği bu başarı yıllar boyu bizim en büyük ve en haklı iftihar kaynağımız olmuştu ama artık bir yenisinin zamanı çoktan geldi bence.

Bu başarıda emeği geçen herkese milyonlarca teşekkürler. Tarih sizi hiç bir zaman unutturmayacaktır.

GALATASARAY UEFA CUP 2000 WINNER!

Yazıyı Paylaş!
Related Posts with Thumbnails