7 Temmuz 2009 Salı

İşte Önümde Bomboş Bir Sayfa ve Sürprizlerle Dolu Hayat


İşte en sonunda baştan beri hedef olarak belirlemiş yerdeyim. 5 yıllık eğitimin ardından, derslere girdiğim en son yer olmasını umut ettiğim üniversiteden mezun oldum. Üniversiteli olmaya çalışırken ki çabalarıma değdi mi derseniz, değdi bence. Çok mu mükemmeldi? HAYIR! Daha en başında devlet üniversitesi olmasının getirdiği imkansızlıklar ve saçmalıklar silsilesi insanı yeterince yıpratıyo. Üstüne kampüs demeye bin şahit gereken, beton bloklarla kaplı, bir futbol sahası büyüklüğünde bile olmayan mekanımız ayrı bir efsaneydi. Yani şimdi ne demek bu falan demeyin. Kapasitesinin çok çok üzerinde bir miktarda öğrenci barındıran, her tarafı beton grisi olan, çim veya ağaç olgusunun her sene azaldığı bir yerden bahsederken başka birşey söylemek gelmiyo içimden işte! Neyse işte bir sürü aksaklık vardı ama şimdi ohooo hepsini yazmaya üşenirim valla. Güzel yanlara geçelim tabi :) Hayatım boyunca unutmayacağım, hepsinden az ya da çok birşey öğrendiğim, arkadaşım diyebileceğim insanlarla tanıştım tabiki. Aralarında en fazla değer verdiğim 3 kişi oldu kuşkusuz. Biri bayan, diğer ikisi erkek olan bu şahıslar kendilerini bileceklerinden ayrıntıya gerek yok :) Sonra, şu sıralar milletin öğrenmek için öldüğü İspanyolca' yı Türkiye standartlarında öğrenebileeğim kadar öğrendim. Üstüne temel seviyede de olsa Portekizce yi de koydum :) Ah bide Japonca' yı da kapsaydım...

En rahat senem kuşkusuz hazırlık senesiydi. Sonraki sene 1. sınıf beni göçertti adeta! Ortalamam 1.79 lara kadar indi, 4 dersten kaldım! Kabus gibiydi. Ama sonra o özel bayanla tanıştım ve herşey yoluna girdi. Onun sayesinde çabucak toparlandım. Sonraki seneler giderek zorlaşıyo gibiydi. Hızla geçen zamanın ardından bir baktım ki gelmişim son seneme. İlginçti, çünkü en zor olmasını beklediğim sene, en rahat geçirdiklerimden biri oldu. Tabi bunda artık İspanyolca' ya hakim olmanın ve son sene olması nedeniyle hocaların bizi kasmamaları da etkili oldu. Amaaa o bitirme tezi yok muydu!!! XVI. Yüzyıl İspanyolcası ile yazılmış, Mateo Aleman isimli herifin ünlü pikaresk romanı GUZMAN DE ALFARACHE' nin 3. bölüm çevirisiydi tezimin konusu. Açıkçası hazırlıktan beri tez konusunda tek bir fikrim vardı. O da ne olursa olsun çeviri tezi yapmaktı. Çünkü bi düşünün yapmanız gereken şey için ne araştırma yapmanıza gerek var, ne de hocanızın peşinde kaynak peşinde koşturmaya. Sana verilen kitabı al çevir ve mezun ol. Ne güzel di mi? HAYIR! Hiç de güzel değilmiş. Yanlış anlaşılmak istemem, hala tez konusunda çeviri benim için tek seçimdir. Ama mümkünse yaşadığım yüzyılda ortaya çıkan bir eser olsun. Her neyse, 2. sınıfın sonunda aldığınız tezinizi, son seneniz olan 4. sınıfın son 2 ayında yapmaya başlarsanız, biraz sıkışmanız muhtemel! :) İşte dostlarım, ben de tam öyle yaptım. Orjinal kitabı görmeden kimse yaşadıklarımı anlayamaz, boşverin geldi geçti işte. (bu arada 2 ayda yapılmış bir çeviri tezinden 90 almak gerçekten önemli birşeydir bunu da belirtiyim)

Hep mezun olmuş arkadaşlarıma özenirdim okul devam ederken. Sorardım; "Öğrenci olmamak nası bişey?" diye. Artık ben de biliyorum. Bir daha ödev hazırlamak YOK, sınavlara sabahlara kadar çalışmak YOK. Ama artık arkadaşlarımla geçireceğim o güzel günlerim de yok. Ders çıkışı sinemalar, yemekler, PES oynamalar... Aslında öğrenci olmakmış hayattan zevk çıkarmak için zaman bulmanı sağlayan. Ben bunu azıcık geç farkettim, belki de fırsatları göremedim. Malup futbolcuların dediği gibi ; "Önümüzdeki maçlara bakıcaz".

Asıl hayat şimdi başlıyor, asıl arkadaşlıklar şimdi belli olacak. Acaba 10 yıl sonra bu gün nerde ve ne yapıyo olcam? Umarım şu an oturduğum yerde olmam :)
Yazıyı Paylaş!

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails